Artistler Orkestrası
Koca memleketin her şehrinin hemen her mahallesinde artık «truplar» var: Beyaz ışıklar, kırmızı yıldızlar, sarı ekinler ve saire ve saire!... Birkaç delikanlı bir araya geliyor, aralarına akçapakça bir hanım kız da alıyor. Ondan sonra «vokal grupu», «çalgı grupu» ve buna benzer bir hayli grup çıkıveriyor ortaya. Elektrik cereyanından kuvvet alan sazlar çalınıyor, kızlar söylüyor, delikanlılar da hem çalıyor, hem söylüyor, hem de vücutlarının her bir azasını titreterek oynuyor, oynuyor!... Eskiden gazinolarda pek az kız çalıp oynardı. Halk bunları şaşar şaşar dinlerdi. «Çalıkuşları», «Karaböcekler» derken ortaya sonraları bir de kardeşler modası çıktı: «Erdem Kardeşler», «Coşkun Kardeşler», «Özel Kardeşler» filân... Şimdi artık zaman değişti. Kardeşler değil, bütün sülale bir araya gelse hem çalsa, hem söylese hatta hem de oynasa orijinal sayılmıyor.
İşte geçen hafta «Aşka Tövbe» filminin öğlen tatilinde sandviç yiyerek karnım doyuran sinemamızın meşhur artistleri bunları konuşuyorlardı. Gruptaki gençler, Feridun Çölgeçen ve Asım Nipton gibi tecrübeli kurtların söylediklerini dinliyorlardı, içlerinden en genci Funda Postacı ortaya bir teklif attı. «Haydi biz de bir grup kuralım da bir öğle konseri verelim!» dedi.
«Aşka Tövbe» filmi, gündeliği 500 liraya kiralanmış bir gece kulübünde çekiliyordu. Piyano, bateri, kontrbas, gitar, her şey orta yerde duruyordu. Funda Postacı sözlerini tamamlar tamamlamaz hemen gitarı kaptı. «Aaa, bunun cereyanı yok! Şunu elektriğe bağlayın!» dedi.
Önce tıngırtısı duyulmayan gitar cereyanı alınca gümbür gümbür sesler çıkarmaya başladı. Bu arada şefliğini ortaya koyan Kartal Tibet bir nutuk çekti; «Orkestranın piyanosu benim. Semiramis ile Funda gitar çalacak. Bateri Meral'de... Kontrbas denilen müzik aleti ise Necdet Tosun'a yakışır. Filiz hanım da orkestranın solisti. Şarkı söyleyecek!»
Alkışlar, «Yaşa Filiz Abla!», «Tamam Kartal ağbi» sözleri figüranlar «tribününden» yükseldi. Zaten figüranlar, meşhur artistlerin setlerde yaptıklarını, en ince noktasına kadar dikkatle takip ederler. Kartal, Devlet Konservatuvarı'nda piyano çalmayı öğrenmiş. Filiz şarkı söylemeyi biliyor. Meral Sayın Deniz Harp Okulu'nda «çok hızlı» bateri çalarmış. Necdet Tosun da vücuduna çok benzeyen kontrbası birçok filimlerde çala çala öğrenmiş, «Zaten 5 tane teli var... Çalması kolaydır,» diyor. Semiramis ile Funda ise, «Evlerimizde de gitar var,» diyorlar ve çalıyorlar.
«Bu gece barda, gönlüm hovarda Çalsın sazlar, oynasın kızlaaaar... Haydi haydi di haydaaa!»
Türküler türküleri, şarkılar şarkıları kovaladı. İki saatlik öğle konseri büyük alkışlar, sonsuz ıslıklar (aferin manasında), bir daha isteriz! bağrışmaları arasında sona erdi. Piyanosundan kalkan Kartal Tibet başta olmak üzere «Tibet Trupu» nun bütün elemanları figüran seyircilerini saygıyla selamladılar. Bu arada, gazinonun sahibi hemen fırsattan istifade etti. Filiz Akın'ın yanına yanaştı, «Filiz Hanım, herkes çıktı sahneye, siz yalnız kaldınız Yeşilçam'da,» dedi. «Şu kontrata bir imza atın da üç ayda 300.000 lirayı alın!» Filiz bu nazik teklife kibarca güldü; gayet politik adımlarla setten kaçıp makyaj odasına daldı. Funda Postacı ile Semiramis Pekkan, gazino sahibiyle konuşmaya başlayınca biz de, bize nefis bir öğle konseri verenlere başta «Şef» Kartal Tibet olmak üzere tekrar tekrar teşekkür edip setten ayrıldık..
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 15. SAYISI