Dünya Sinema Tarihi



MATADOR'UN DRAMI: Filmciler, her karakterde, türde seyirciyi oyalayabilecek, memnun edebilecek kudrette film çevirmek isterken mevsim türlüsü hazırlayan bir ahçı gibi ellerinde ne kadar malzeme varsa hepsini kullanmaya bakarlar. Ortaya çıkacak eserin gerçekten başarılı olması ise bir kaba konan çeşitli malzemenin birbirine yakışma derecesine, işi üzerine alanın kabiliyetine ve bir de malzemenin kalitesine bağlıdır. 1922 yılında da rejisör Fred Niblo, acıklı bir mevsim türlüsü hazırlamaya koyulmuştu. Ibanez'in «Blood and Sand» (Kanlı Meydan) isimli romanından alınan filmde şöhretten gözü dönen bir matadorun dramı anlatılmaktaydı. Matador rolünde devrin büyük şöhreti Rudolph Valentino oynuyordu. Filmde aşk, kin, ihtiras, ihanet, heyecan, korku, dehşet, kan, ölüm, kısacası göz yaşartıcı ne kadar şey varsa hepsi kullanılmıştı...





ÇİFTE TABANCALI DİŞİ KOVBOY: Amerikan sinemasının seks kraliçesi adaylarından Raquel Welch'in ilk defa kovboy kıyafetiyle kameranın karşısına çıkması hadise oldu... Ama, Raquel doğmadan yıllarca önce, 1922 yılında Dorothy Dalton, kadın kovboy olarak şansını denemiş ve büyük başarı sağlamıştı. Önceleri çevresine dehşet salan vampir rolleriyle dikkati çeken Dorothy Dalton, bir süre sonra bu rollerden usanmış olacak ki, elbisesinin üzerine tabanca kemeri takıp belinden aşağı iki tabanca sarkıtarak sinema seyircisinin karşısına «dişi kovboy» olarak çıkıverdi.





DEV DEKORLARA DOĞRU: Douglas Fairbanks - Mary Pickford ortaklığı gerçekten iyi sonuçlar vermeye başlamıştı. Mary Pickford'un kadınlara has duygusu, Douglas Fairbanks’ın yapıcı zekasıyla birleşince ortaya başarılı filmler yapan kaliteli bir şirket çıkmıştı. İki ortağın Santa Monica Bulvarı'ndaki stüdyolarında uzun bir süreden beri devam eden hummalı faaliyetin mahiyeti herkesten gizli tutuluyordu, ama Hollywood'da sır saklamak da o kadar zordu ki!... Çok geçmeden Douglas Fairbanks ile Mary Pickford'un da stüdyodaki gizli çalışmalarının sebebi ortaya çıktı. Şöhretli ortaklar dev bir Robin Hood efsanesini beyazperdede canlandırmak için dev bir dekor hazırlamakla meşguldüler. Arslan Yürekli Richard'ların, Robin Hood'ların, Prens John'ların İngilteresini yirminci yüzyılda ve üstelik Amerika'da canlandırabilmek çok güçtü. Hele o günün imkanlarına göre böyle bir işe kalkışmak belki de büyük bir çılgınlıktı. Robin Hood'un dekoru gerçekten pek muazzam bir dekor olmuştu. Robin Hood İngiltere'sinin o duvarlarını sarmaşıklar kaplamış şatoları, Santa Monica Bulvarı'nda yükseliverince herkes şaşırdı. Robin Hood filmi Douglas Fairbanks ve Wallace Berry gibi dev sanatçıların oyunuyla gerçekten dev bir film oldu.





RAKİBİNİN İZİNDE: Filmciler bir taraftan dev dekorlar, ünlü artistler ve tesirli hikayeler peşinde koşarlarken öbür tarafta da komedyenler savaşı devam ediyordu... Charlie Chaplin bir film çevirdi mi Harold Lloyd boş durmuyor, hemen bir film çevirip rakibinden geri kalmadığını ispat etmeye çalışıyordu. Seyircilerin karşısına komik bir denizci olarak çıktıktan sonra «Safety Last» isimli bir film çevirdi. Harold Lloyd, Charlie Chaplin'in filmlerinde görülen hilelerin bir kısmını benimsemiş olmasının semeresini, başarılı bir eser ortaya çıkarmakla gördü. Tabii kim ne derse desin, Harold Lloyd, en büyük rakibinin izinde yürüdüğünü başkalarını taklit eden her insan gibi bir türlü kabul etmek istemiyordu.





BÜYÜK İSİMLER MESELESİ: Hollywood'un temelini meydana getiren şöhretler yavaş yavaş yaşlanmaya başlayınca Amerikalı filmciler de, «İsmi büyük olsun da kendi ne olursa olsun!» prensibini iyiden iyiye benimsemişlerdi. Filmcilerin bu zaafı da tabi Hollywood'un şöhretli ana ve babalarının çocuklarına yaradı. İşte Douglas Fairbanks saçlarını Hollywood'da ağarttıktan, bin bir meşakkat çekip sinemanın bir sanat hüviyetini kazanması için gecesini gündüzüne katarak çalıştıktan sonra, onun emeklerini, meyvelerini oğlu Douglas Fairbanks Jr. topladı. Paramount Şirketi, şöhretli anne ve babaların çocuklarına karşı özel bir ilgi gösteriyordu. Douglas Fairbanks Jr.'un, babasına şaşılacak derecede benzemesi, onun şöhretli bir yıldız olmasını sağladı. O zamanlar Douglas Fairbanks Jr. 1923 yılında on altı yaşlarında, sevimli ve yakışıklı bir delikanlıydı. Hollywood sokaklarında onun gibi belki yüzlercesi dolaşıyordu, ama hiç birinin soyadı Fairbanks değildi. Bu sebeple Paramount Şirketi «Stephen Steps Out» (Stephen Çıkıyor) isimli filmi çevirirken, caddelerdeki yakışıklı delikanlılardan birini değil de, küçük Fairbanks'ı angaje etti.







CECIL B. DE MILLE YOLUNU BULUYOR: Sinemada sağlam temellere dayanan bîr şöhrete sahip olmak için her şeyden önce belli bir yol seçmek ve bu yolda sebatla ilerlemek gerekir. Cecil B. DeMille de uzun uzun düşünmüş, taşınmış, sonunda sinemada büyük bir isim olabilmesi için daima süper prodüksiyonlar hazırlaması gerektiğine kanaat getirmişti. Çocukluğundan kalma bir tutkuyla mı böyle bir işe kalkışmıştı? Orasını Allah bilir. Ancak ünlü rejisör, gerçekten ölümüne kadar süper prodüksiyon ustası olarak şöhretini devam ettirmiştir. Bir çokları Cecil B. DeMille'in gösteriş uğruna tarih gerçeklerini hiçe saydığını, dünyanın kaderini etkilemiş olayları seyirciyi kandırmak uğruna değiştirdiğini ileri sürmüşlerdi. 1923 yılında «Musa'nın On Emri» isimli filmi çevirmek için hazırlıklara başladığı zaman, tenkitçiler hemen çayı görmeden paçaları sıvamışlar, çevrilecek filmin aleyhinde atıp tutmaya başlamışlardı. Cecil B. DeMille bu filmi biraz da Griffith'in «Intoierance»ından ilham alarak hazırladığını itiraf etmek zorunda kalmıştı.





TENKİTÇİLERİN BEĞENDİĞİ: Sinemayı sadece bir eğlence vasıtası olarak kabul edenler, gazetelerde, dergilerde yayınlanan film tenkitlerini kendilerine ölçü olarak alırlar. Ama tam manasıyla ters bir ölçü!... Tenkitçinin gitmeyin, görmeyin dediği filmleri görmek için sabırsızlanırlar. Bunun tersine tenkitçinin «gidin, görün» diye salık verdikleri filmleri de pek görmek istemezler. Günümüzde olduğu gibi 1923 yılında da orta halli sinema seyircisi, tenkitçinin beğendiği filmi görmemeye kararlıydı. Tenkitçilerin çok beğendikleri «Salome» seyirci bulamadı. Charles Bryant'ın rejisörlüğünde çevrilen ve Oscar Wilde'nin aynı ismi taşıyan eserinden alınan filmde Nazimova «Salome» rolünü oynamıştı.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 17. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir