Erol Tezeren’den Er Mektubu
«Nasılsınız, iyi misiniz? Beni sorarsanız çok iyiyim ve de vücutça sıhhatim tamdır. Siz kıymetli arkadaşlarımla görüşüp konuşamamaktan gayri beni üzen en küçük bir şey bile yoktur…
«İnsan her şeye nasıl, kolayca alışıveriyor. Bundan bir, iki ay önce ben herhangi bir mektubun yukarıdaki satırlarla başladığını görseydim gülmekten katılırdım, ama ne yaparsınız? Buraya geldikten sonra böyle başlayan o kadar çok mektup yazdım ki, ister istemez kendi mektuplarımda bile aynı ifadeyi kullanır oldum!…
«Size her şeyi başından itibaren anlatmak istiyorum. Biliyorsunuz, askerlik şubesinin önünde sizden ayrılmıştım. O gün akşama kadar gerekli işlemin tamamlanması için uğraştım. Sonra evdekilerle vedalaştım ve İskenderun yollarını tuttum. Yolda bütün gece gözümü hiç kırpmadım dersem inanın. Hani boğulmak üzere olan adamın bütün hayatı bir an içinde önünden gelir geçermiş ya, ben de bütün bir gece boyunca hep filmlerimle uğraştım. İrili ufaklı roller aldığım bütün filmler gözümün önünden bir bir geçtiler.
Yazıhanelerde imzalanan mukaveleler, her sabah teknisyen ve artistleri toplayıp sete götüren gürültülü minibüsler, sette karşılıklı şakalar, flörtler, dedikodular ve ufak tefek münakaşalar. Sonra, biten bir filmin ilk seyredilişinde inşam sarıveren o tarif edilmez heyecan... Gittiğim yerde bunların hiç biri yoktu. Orada nasıl karşılanacağımı, kimlerle karşılaşacağımı, ne yapacağımı, beni nelerin beklediğini bilmiyordum. Dillere destan «asker arkadaşlığı» nı acaba kimlerle kuracaktım. Yatacağım koğuşta İstanbullu bir arkadaş olacak mıydı? Gönüllü asker olduğuma sevinecek miydim, yoksa daha haftasına varmadan verdiğim bu karara pişman mı olacaktım? Bilmiyordum, hiç bir şey bilmiyordum...
«Nihayet İskenderun'a geldim. Trenden iner inmez iyice kısaltılmış saçlarıma, uzayan sakalıma ve yorgun yüzüme rağmen garda beni tanıyanlar çıktı. Birçoğu beni görünce oraya film çevirmeye gittiğimi zannedip «Acaba başka hangi artistler gelmiş?» diye merakla etrafa bakıyor, ona, buna soruyorlardı. Birden içim burkuldu. Bunun için çok bozuk bir moralle kumandanlık binasından içeriye girdim. Artık artist Erol Tezeren değil, acemi asker Erol'dum...
«Bilirsiniz, asker mektuplarının sonu da, başı gibi başlı başına bir alemdir. Üşenmeden bütün tanıdıklar mektubun sonunda tek tek sayılır, hepsine ayrı ayrı selam yollanır. Ben de bu kurala aynen uyarak, başlıyorum. Muhterem annemin saygıyla ellerinden öperim, sayın babamın ellerini hürmetle öperim, nazik kardeşlerimin yanaklarını...»
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 2. SAYISI