Gina Lollobrigida’nın Güzelliği




Ekim ayının son günleri… Roma’nın her an artistler defilesine sahne olan ünlü caddesi Via Veneto’da tatlı bir öğleden sonra… Gelenler, geçenler, hızlı adımlarla yürüyenler, ayaklarını sürüyerek dolaşanlar… Bütün başlar birden, tek bir istikamete döndü, dudaklarda aynı cümle dolaştı: «Gina geliyor.»

Evet, Gina Lollobrigida geliyordu… İtalya’nın bu yaşlanmayan, gençlere taş çıkartan ünlü yıldızı, birkaç gün sonra 40’inci doğum yıldönümünü kutlayacaktı. Buna rağmen gene erkeklerin dikkatini çekebiliyordu.

Evet, Gina Lollobrigida yakında kırk yaşına girecek… Şairin ölçüsüne göre yolun yansım çoktan aşmış. Fakat bütün tanıyanlar, hayatının hiç bir çağında onun bu derece güzel ve çevresinde arzu uyandırmadığım söylüyorlar.





Dünyanın en yakışıklı 10 erkeğinden biri olan Marcello Mastroianni:

- «Bugünkü Gina'yı öncekilere yüz defa tercih ederim. Şimdi hem daha serbest, hem kendinden daha emin, hem de daha güzel bir kadın. Onun ikinci bir gençlik yaşadığı muhakkak. Bakışları, hareketleri dünyayı yeni tanımaya başlayan yirmi yaşında taze bir genç kız veya kadından farksız.»

Diğer bir İtalyan aktörü, Rossano Brazzi de Gina konusunda en az meslektaşı kadar hararetli bir ifade kullanıyor.



- «İri ve güzel gözleri parlaklığından bir şey kaybetmedi. Vücudu hala taptaze. Dünyada erkeklerin en çok arzu edebilecekleri kadın tipini temsil ettiği muhakkak. Gina'nın bakışlarındaki saf ifade ise, onu kıskanabilecek bütün kadınların nazarında kendisini bağışlatacak kadar masum. Olgun yüzü ve vücudu ile Gina bugün, bundan 10 -15 yıl önce olduğundan çok daha güzel.»

Gina'ya bu şaşılacak tazeliği aşılayan, ona hiç bir esmer kadında bulunmayacak pürüzsüz bir sarışının tenini sağlayan kuvvet nedir? Aynı yaşta olan hemcinslerinin estetik uzmanlarının gayretlerine rağmen kırışık ve çöküntülerini saklayamadıkları halde, Gina, bu her dem tazeliğin formülünü nasıl keşfetmiştir? Şimdi bu soruların cevabım verelim:





Gina, Milko Skofic ile evlendiği zaman 20 yaşındaydı. İki veya üç yıllık artistti. Sayısız benzeri gibi harp sonrası İtalya'sında aç kalmamak için o da bir şeyler yapmak ihtiyacım duymuş ve çalışma sahası olarak kendine sinemayı seçmişti. Gina, akranlarından bir noktada ayrılıyordu. Onlar, günlerini gün etmek için her şarta razı oluyorlardı. O ise bekliyordu. Hayatının erkeği ile karşılaşacağı günü er geç göreceğine inanıyordu. Nitekim gördü de. Daha doğru bir deyişle gördüğünü sandı.

Evlendiği 1949 yılında Gina'nın sinemadaki şansı tahminlerin aksine biraz daha artmıştı. «Alina» ve «İtalya Güzeli» adlı filmlerde öncekilere nazaran daha önemli roller oynadı ve adı yavaş yavaş daha geniş topluluklar tarafından tanınmaya başladı. 1951 yılı ve «Fanfan La Tulipe» isimli film Gina’nın hayatındaki belli başlı dönüm noktalarından birini teşkil etti. Artık herkes Gina'dan «Sinemanın en güzel göğüslü kadını» diye bahsediyordu.



Oğlu Milko’nun doğduğu 1957 yılında Gina, artık milletlerarası bir şöhrete erişmişti. Sırası ite «Ekmek, Aşk ve Fantezi», «Nötre Dame de Paris» de oynadı ve ünü günden güne arttı.

Gina artık meşhurdu, zengindi ve en önemlisi sadık ve mutlu bir kadındı. Aynı zamanda menajerliğini yapan kocası Milko Skofic'in bir dediğini iki etmiyordu. Onun çizmiş olduğu kişiliğe kendini tamamen uydurmuştu. Vücudunun güzelliğim utana sıkıla gösteren, şöhretten başı dönmemiş, perdenin yıldızı ve evinin Vadim olan bir tipi temsil ediyordu Gina. Son derece sakin bir hayatı vardı. Hollywood’un parlak tekliflerine cesarette karşı koyuyordu. 1957'de bu hüviyete annelik de eklenecekti.





1960 yılında, o güne kadar mükemmel bir şekilde işleyen düzende ilk aksaklıklar belirmeye başladı. Kaynağım Gina'nın teşkil ettiği dedikodular da duyuluyordu. Artık Gina sık sık yalnız görünüyor, yanında Milko’nun olmayışından herhangi bir üzüntü duyduğunu da belli etmiyordu. Bir, iki büyük dergide eski hüviyeti ile tam bir aykırılık teşkil eden beyanatları yayınlandı. Gina da bu sözlerinde kadının, hürriyetine son derece ihtiyacı olan bir varlık olduğunu söylüyordu.

1961 yılı ile birlikte boşanma dedikoduları da dolaşmaya başladı. Dedikoduları ilk yalanlayan da eşi oldu. Aslında karı koca bir yıl önce ayrılmaya karar vermişlerdi. Fakat, hem Gina'nın şöhreti baltalanmasın, hem de daha pek küçük olan oğulları hayatta bedbaht olmasın diye bu kararlarını ertelemeyi uygun görmüşlerdi. Seyirci, Gina'yı bir süre daha, alıştığı o sakin zevce hüviyetinde görmeye devam etmeliydi.



Artık Gina da, Milko da kendi havasındaydı. Bir yanda erkeğin küçük bir figüran kızla olan macerasından bahsedilirken, öte yanda Gina'nın Frank Sinatra ite yaşadığı söyleniyordu. Bugün bile Gina'nın ilk gözünü açan ve onu gününün bir kadını olarak yaşamaya alıştıran Frank Sinatra olduğu söylenir.

Nihayet 1966 yılının son günlerinde Gina Lollobrigida - Milko Skofic çiftinin ayrılacakları haberi bir bomba gibi patladı. Pürüzsüz bir aşktan doğan ve tam 17 yıl devam eden bir evlilik, beş dakikalık bir mahkeme celsesi ile son buldu.



Boşandığı gün Adliye Sarayı'nın kapışma on binlerce erkek toplanmıştı. Ve kalabalık bir koro gibi hep bir ağızdan: «Gina, hepimiz bekarız. Hangimizi beğenirsen onunla evlen» diye haykırıyordu. Bu olay boşanmanın Gina’nın şöhretine hiç bir zarar vermeyeceğim gösteriyordu.

Gina'nın eş olarak vazifesi sona ermişti. Fakat anne olarak devam ediyordu. Küçük Milko'yu yanına o aldı. Artık babanın yolu tamamen ayrılıyordu. Fakat Gina, küçük Milko'suna babasızlığın acısını hiç hissettirmeyecekti.



Şöhretli Gina'yı bugün her zamankinden güzel gösteren, tamamen arzuladığı bir hayata sahip olabilmesidir. Kocasının kendisine çizdiği hüviyetten kurtulmuş, dünyada en sevdiği varlık olan oğlu ile daima beraber yaşamak imkanım bulmuştur. Gina'ya bugün sorarsanız «Güzelliğin başlıca şartı mesut olmaktır.» diyecektir.

Eskiden bir yazar, kitabında 30 yaşındaki bir kadından bahsederken, adeta yaşlı bir kadından söz ediyormuş gibi bir ifade kullanırdı. Gina ise günümüzde kırk yaşındaki bir kadının dahi her zamankinden genç ve güzel görünebileceğini ispat etmiş bulunuyor. Ebedi gençliğin sırrım kim merak ediyorsa Gina'ya sorsun.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 48. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir