İzzet Günay’ın Vicdan Azabı




İzzet Günay’ın Teşvikiye’deki evinden içeriye girdiğimiz zaman, gözlerimiz hemen onu aramıştı. Kapıda, eşi Semine Günay, üzgün bir sesle:

– «İçeride, şimdi gelecek» diyerek, bize yer gösterdi. Az sonra karşımızda, Türk sinemasının en efendi aktörlerinden İzzet Günay vardı. Fakat, neşeli, durmadan espriler yapan İzzet gitmiş, yerine, gözleri çukura kaçmış, yüzü traşlı ve sapsarı, durgun bir İzzet gelmişti. Dalgın bir hali vardı. «Geçmiş olsun dediğimiz zaman, yüzümüze kısa bir müddet anlamsız gözlerle baktı ve:



– «Bir iştir başımıza geldi. Hala tesirinden kendimi kurtaramadım», diyerek karşılık verdi. Yaktığı sigaranın dumanlarını seyrederek, 8 ağustos salı günü saat 15.30 sıralarında olan trafik kazasının tafsilatını ağır ağır anlatmaya başladı:

«Film çalışması olmadığı zamanlarda, Yeniköy’e gidip denize giriyorum. O gün de aynı niyetle arabama atladım. Maslak yolunda, İstinye – Tarabya kavşağına doğru normal bir hızla ilerliyordum. Tahminen kavşağa 400 – 450 metre kalmıştı ki, birden karşıma yolu geçmek isteyen dört insan çıkıverdi. İp gibi dizili olarak geçiyorlardı. Hemen frene olanca gücümle bastım, fakat, ortadaki kadına tampon çarptı ve onu devirdi.






«Unutamadığım, bir türlü kafamdan silemediğim o kaza anını, şimdi sizlere anlatırken, tekrar yaşıyor gibiyim. Deli gibi arabadan fırlamıştım. Yerde yatan otuz beş yaşlarındaki köylü kadınını kucağıma alıp, arabaya koydum. Sonradan kayınpederi olduğunu öğrendiğim ihtiyar adamla, on beş – on altı yaşlarındaki delikanlı da arabaya atladılar. Yedi – sekiz yaşlarındaki çocuğu, ihtiyar: «Sen köye git» diyerek gönderdi.

«En yakın hastane neresidir? diye düşünüyordum. Balta Limanı Hastanesi aklıma geldi. Hemen arabayı sürdüm. Hastanede Emine Kardağ’ın ilk tedavisini yaptılar. Sonra da ambulansla İlk Yardım’a gönderdiler.






«Orada, beş yıl gibi uzun gelen beş saat geçirdim. Bu arada çocukların, kadının çocuğu olduğunu ve eşini yıllar önce kaybettiğini, Ayazağa’nın köylerinden olduğunu öğrendim. Dua ediyordum kadına bir şey olmasın diye. Durum, Emirgan polisine haber verildi. O ay yeri, polisin hudutları haricinde kalıyormuş. Maslak jandarma karakolu hadiseye el koydu. Biz de Jandarma karakoluna gidip beklemeye başladık. İşte o kötü haber orada geldi. Kadın, ölmüştü. Ben bir kere daha yıkıldım.»

İzzet durdu. Gözleri dolmuştu. Üst üste yaktığı sigaralara bir yenisini ekledi. Yine ağır ağır, anlatmaya başladı:



– «Geceyi, Jandarma karakolunda geçirdim. Otuz saat gözümü kırpmadan ve ağzıma bir lokma yemek koymadan, sadece sigara içtim. Ömrüm oldukça unutamayacağım bir geceydi bu. Ertesi gün, Sarıyer Savcısı ve üçer kişilik iki bilir kişi heyeti ile olay yerine gittik. Fren izleri tetkik edildi. Olayı orada bir kere daha anlattım. Bilirkişiler, yolun sürat yolu olduğunu, ancak yayaların yolu kontrol edip karşıya geçmeleri lazım geldiğini, aksi halde, her şartta kazanın olacağını söylediler.






– «Kaza anında arkadan gelen bir otomobilin şoförü ve durakta duran bir köylü, gönüllü şahitlik yapmak için jandarma karakoluna geldiler. Sonra da, Sarıyer hakiminin karşısına çıkıp olayı anlattılar. Ve, suçsuz olduğumu söylediler. Sorgu hakimi de beni serbest bırakarak, mahkemenin o şekilde devamına karar verdi. Ama suçsuz olduğuma bütün kalbimle inandığım bu kazada, bir can kayboldu. Fakat yine de, vicdan azabından kurtulamıyorum. Ailesine, gücümün yettiği kadar yardım edeceğim. Tabii ki, bu gideni geri çevirmeyecek.»

İzzet Günay sözünü bitirmiş, ama göz pınarlarından yanaklarına süzülen iki damla yaşa bir türlü mani olamamıştı.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 34. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir