Nilüfer Koçyiğit Artık Başrollere Çıkacakmış




Nilüfer Koçyiğit karşımda oturmuş, ayak ayak üstüne atmış, incecik sesiyle konuşuyor. Nilüfer’i üç, dört ay var ki görmemiştim. Bu kısacık zaman bile en küçük Koçyiğit’i o kadar değiştirmiş ki… Boyu biraz daha uzamış, kilosu biraz daha azalmış, hareketleri, davranışları biraz daha olgunlaşmıştı.

Gelecek yıllar için hummalı bir hazırlık vardı Nilüfer’de… Kendini üç, dört yıl sonrasına hazırlıyor, bunu da şöyle dile getiriyordu:





- «Bundan böyle sadece başrol oynayacağım. Oynayacağım filmlerin tek kadın yıldızı olacağım. Benden ekmek bekleyen yok. Son aylarda üç başrolde oynadım: «Kızılırmak Karakoyun» da, «Şeytanın Oğlu»nda Yılmaz Güney'le, «Eceline Susayanlar» da da Fikret Hakan'la. Ablam, babamı kaybettiğimiz için Feryal'e, bana ve anneme bakmak mecburiyetinde idi. Halbuki benim böyle bir derdim yok. Arkamda kapı gibi ablam var. Şimdilik film çevirmesem de olur.»

Biz bunları konuşurken annesi Melek Koçyiğit içeri girdi. Melek Hanım da, Nilüfer gibi zayıflamıştı. Kızı ile beraber rejim yapıp, boş vakitlerinde saunaya gidiyorlarmış.





Nilüfer annesini görünce hemen koştu, boynuna sarıldı. Ana - kız bir süre sanki birbirlerini yıllardır görmemiş gibi öpüştüler, koklaştılar. Koçyiğit ailesinin kızları, annelerini çok severler. Bunu da her yerde, her zaman belli ederler.

Nilüfer, annesi gelince koltuğun bir kenarına ilişti. Önce annesinin konuşmasını sessiz sessiz dinledi. Biraz sonra konuşma sırası kendisine geldiği zaman kalktı pikaba bir ye - ye plağı koydu:

- «Size enteresan bir şey söyleyeyim mi?... 'Şeytanın Oğlu' 14'üncü filmim, ben de 14 yaşındayım. Demek ki her yıla bir film düşüyor Geçen gün ablalarım, annem ve ben bu başarımı kutladık. İlk defa bir bardak bira içtim. Midem bulandı. Bu yüzden de bir daha içki içmeye tövbe ettim. Milyon verseler artık ağzıma bir damla içki koymam.»





Kalamış'ta özel bir okulda okuyan Nilüfer, ancak çarşamba, cumartesi ve pazar geceleri evde kalabiliyor. Bunu yazmak biraz fazla iyimserlik olacak ama, Nilüfer'in bütün gayesi çok okuyup Türkiye’nin en tahsilli, kültürlü kadın artisti unvanını almak, hatta doktor olmak. Tahsil, kültür konusunda çok kesin konuşuyor:

- «Liseyi bitirdikten sonra muhakkak üniversitece okuyacağım. Cüneyt ağabey gibi doktor olmaya çalışacağım. Beyazperdenin erkek artistleri içinde doktor olanı var. Kadın artistler? içinde niçin olmasın? İşte ben bu boşluğu kapatıp ilk kadın 'artist - doktor' olacağım.»



Nilüfer gene yerinden kalktı, pikaba bir ye - ye plağı daha koydu. Müzik denince kendini kaybediyordu... Bütün modern dansları en ince detaylarına kadar biliyordu.

- «Bir artistin yetişmesi kolay değil. Dans bilmek lazım, spor yapmış olmak lazım, iyi otomobil kullanmak lazım, kültürlü olmak lazım. Sözün kısası lazım lazım lazım...»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 42. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir