Sema Özcan Nihayet Konuştu

Telefon çaldı. Bir kadın sesi… Önce tanıyamadım. Heyecanlı ve kibar…

– «Ben Sema Özcan… Nasılsınız efendim?» Birkaç hal – hatır cümlesinden sonra devam etti: «Sizinle muhakkak görüşmek istiyorum… Hemen gelebilir misiniz? Olmazsa, yarın sabah mümkün mü? Dokuz buçukta… Esentepe’deki evimizde… Biliyorsunuz… Beklerim…»

Hafif yağmurlu, sisli bir hava… Aralık ayında, hala yeşil duran çimenlere basa basa evine doğru yürüdüm. Pencereleri tüllü evin merdivenlerinden çıktım. «Yaver Özcan» yazılı zile bastım. Kapı açıldı. Karşımda, saçlar: sol tarafa dökülmüş, kahverengi gözlerinde zeki ışıklar parlayan Sema Özcan var.



- «Buyurun» dedi. Girdim. Pencere önündeki kanepeye oturdum. Işık arkamdan geliyor. Sema Özcan karşımdaki koltuğa oturmadı, yanımdakine geçti. Karşıda, oda kapısının dibinde radyo, devamlı çalıyor. Birkaç «havai» cümleden sonra konuya Sema Özcan girdi:

- «Ediz için SES mecmuasında çıkan röportaj benim çok aleyhimde...» dedi. Kelimeleri seçerek, güzelleştirerek, tiyatro sanatından edindiği derinliği, genişliği vererek konuşuyor. Bir yandan sigara içiyor, bir yandan da hakkında yanlış anlamalara imkan verecek, sinema seyircileri ve sinema okurlarının zihinlerinde «Bu Sema Özcan da Ediz Hun'a çok eziyet etmiş doğrusu!» dedirtecek sözlerin çıkmasından duyduğu ve duyacağı üzüntü ve ürküntüyü belirtiyor. Dikkat ettiği şeylerden biri de Ediz'in kırılmaması... Onun hakkında hep iyi şeyler söylüyor. Ediz güzel, Ediz asil, Ediz hassas, Ediz'de bütün değerli meziyetler var. Peki o halde niçin «son dakikada» Ediz'in evine gelin olarak gelmekten çekindi?





Konuşmamızın mihveri buydu. Tam dört saat bu muammayı çözebilmek için çeşitli sorular sordum. Fakat Sema Özcan asla «kesin» bir cevap vermedi. Neticede şuna inandım ki, Ediz Hun - Sema Özcan aşkı ve ilgisi kolay kolay bitecek, tükenecek bir sevgi değildir. İkisi de birbirinden ayrılmak niyetinde değil... İkisi de içlerinden «Elbet bir gün aradaki ufak pürüzler halledilecek» diyor ve bu ümitle bekliyor. Hatta, şimdi bile telefonla, seyrek de olsa, konuşuyorlar. Sema Özcan'a:

- «Bütün bu konuşmaların sonunda, anladığıma göre, siz Ediz'in kıskançlığından dolayı nikah defterine imza atmıyorsunuz?» dedim.

- «Aman, 'kıskançlık' kelimesini kullanmayalım, 'kıskanması' diyelim,» dedikten sonra ilk tanıştıkları günden bu yana, aralarındaki ilgiyi, kronolojik olarak anlattı. Bu sözlerinden çıkan manalardan, önemli bulduklarımı şöyle sıralayabilirim:





- «Ediz'in şahsiyeti ve karakteri henüz yerine oturmuş, istikrar bulmuş değil... Bununla beraber çocuklar gibi saf davranışları, bir bakıma hoşuma gidiyor; bazen de kızıyorum. Bir gün istiklal caddesinde yan yana yürüyorduk. Gazeteler yazdı, herkesin haberi oldu da söylüyorum bunu. Konservatuvardan arkadaşım olan bir delikanlı 'Merhaba Sema' demişti. Ediz, adamın hemen yakasına yapıştı. Sevgi güzel şey ama beni çılgınca kıskanması bana olan güvensizliğini de ortaya koyuyor ve aramızı açan en büyük sebep oluyor. Ben, bana mutlak manada itimat etmeyen bir erkekle evlenmem, evlenemem !... Haksız mıyım? Aslında belki itimadı var. Ama, hastalık derecesine varan kıskanması, ileride ayrılmamıza sebep olabilir. Ben ayrılmaktan korktuğum için, evliliği hayatın sonuna kadar sürecek bir beraberlik olarak kabul ettiğim için, belki biraz da titiz davrandığım için olacak evlenemiyorum.





«Bu ilginin bir de 'meslek' yönü var. Ben sinemayı da tiyatroyu da bırakabilirim. Ama hemen değil... Önceden yapılmış angajmanlarım var. Onları yerine getirmem lazım... Hem sonra, Ediz yeni bir ev aldı, yeni eşyalar aldı. Bunların parasının ödenmesinde ben de hissedar olmak isterim. Hayatımın sonuna kadar artist olarak çalışmak niyetinde değilim. Birkaç yıl sonra hepsini bırakır, evimin kadını olurum. Çocukları çok sevdiğim de gerçektir. Analık duygusu bende son derece kuvvetlidir. En az üç-dört çocuğum olsa, kendimi mutlu sayarım. Evin eşyalarını benim seçmeme gelince... Ben tek başıma seçmedim, Ediz'in babası, annesi ve Ediz'le ben, dördümüz seçtik.



Annesi demişken hemen söylemek isterim; değil yerli sinemada, dünyada bile Ediz'in annesi Neşvet Hanım kadar mükemmel bir insan zor bulunur. Annesini dinlediği zaman, annesinden aldığı özellikleri belirdiği zaman Ediz, çok çok sevilecek bir erkek oluyor. Ama, hep öyle kalmıyor. Bugün iyi dediği şeye yarın kötü diyebiliyor. Yalnız bana değil, birçok kimselere itimadı olmaması da beni üzüyor.»

Sema Özcan, «mana» olarak bunları söyledi. Öyle anlaşılıyordu ki bu sevginin bir evlenme ile devam etmesi için Ediz Hun'un «Sadece Sema Özcan'a değil, birçok insanlara daha fazla güven beslemesi» gerekiyordu. Bunun için Sema Özcan'ın «mücadelesi» bana, Ediz’deki bu kompleksi ortadan yok etme savaşı gibi geldi...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 52. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir