37 Yaşındaki Asker Yılmaz Güney
Her şey Adana’da «Pire Nuri» filminin çekilmesi sırasında başladı. Dikkatli ve çalışkan bir askerlik şubesi başkanı, yerli film starlarının en büyük ücret alanı Yılmaz Güney’in hakiki soyadının ne olduğunu sorup araştırınca bir «askerlik yapmamış adam» ortaya çıktı: Türkiye’de Yılmazlar, hamdolsun pek çoktu, ama «Bütün» soyadını taşıyan Yılmaz bir tanecikti. Yenice Köyünden çıkıp Yeşilçam’da milyonluk olmuştu.
Adana'nın Ulucami Askerlik Şubesi Başkanı Albay Basri Tanyer; «Soyadının Bütün olması sebebiyle on yıldan beri asker kaçağı olarak kaldığını ve tam o günlerde Adana'ya film çevirmeye gelmesi sonunda yakalandığını» söylüyordu.
«İstanbul'dan gelen filmcilerin» çalıştığı Sarıçam semtindeki gecekondu mahallesine bir üsteğmen geldi. Film ve fotoğraflarında Yılmaz Güney olarak tanıdığı meşhur oyuncuya durumu anlattı ve:
- «Buyurun, Merkez Komutanlığına gideceğiz» dedi. Bir arabaya atladılar ve istenilen yere gittiler. Yılmaz Güney'in üzerinde yeşil bir trençkot, ayaklarında postallar vardı. Hatta omuzlarında «apulet» ler vardı. Tabii üzerinde herhangi bir işaret olmayan apuletler... O saatte Yılmaz Güney'in «askerliğine karar alındı ve 4 gün içerisinde Sivas Er Eğitim Merkezinde olması kaydıyla sülüs kağıdı verilerek serbest» bırakıldı.
Bunun üzerine Askerlik Şubesi Başkanını gördük. Bu konudaki sorularımıza, özetle şöyle cevap verdi:
- «Yılmaz Güney'in 22 ocak pazartesi günü Sivas'taki birliğine teslim olması gerekmektedir. Ancak, kendisi film işleri olduğunu ve bir ay sonra birliğine teslim olacağını söylemiştir. Normal müddeti 4 gündür. Şayet, dört gün içerisinde birliğine teslim olmazsa, birliği bizim kendilerine yazdığımız yazı gereğince, bize tekrar yazı ile müracaat ederse, o zaman kendisini yakalayıp Sivas'a göndereceğiz.»
Bu bilgiyi aldıktan sonra, 37 yaşına kadar askerlik yapmamış olan, aslan gibi sağlam, hem de attığını vuran keskin nişancı Yılmaz Güney (Bütün) ile konuştuk. Her zamanki zekası gözlerinde parıldayarak konuştu:
- «Yıllarca uğraşıp yerli sinemada kendime bir yer yaptım. İşlerim bu son günlerde yoluna girmeye başlamıştı. Bu sinema mevsimine Antalya'da birincilik kazanarak girmiştim. İstediğim rejisörleri ilk defa bu yıl seçtim ve birlikte filmler yaptım: Atıf Yılmaz ile «Kozanoğlu», Lütfi Akad ile «Kızılırmak - Karakoyun», gene Lütfi Akad ile «Kurbanlık Katil»... Bu üç film ile yerli, yabancı bütün film yarışmalarına gireceğim. Hem memleketimde, hem de yabancı ülkelerde armağanlar kazanacağıma inanıyorum. Şimdiye kadar hiç bir sinema oyuncusu benim gibi bilgiyle, şuurla, isteyerek, bilerek festival filmi, namuslu film yapmadı, yapamadı.
Tam böyle bir devrede, iki yıl sürecek askere gitmem, benîm için değil, ama Türk film dünyası için büyük bir kayıptır. Ama, bu yaz, hayatımın yeni bir dönemine girecek ve askere kendim müracaat edip gidecektim. Askerlik borcumu, çok kişiden iyi bilirim. Ben, beni yetiştirenlere borçlu kalmam. Buradaki film biter bitmez Sivas'a gideceğim. Askerliğim orada başlayacak. Nebahat mi? Zaten Taksim'deki evi boşaltmıştık. O İstanbul'a gider gitmez bir ev satın alacak. Oraya yerleşecek. Artık kira evlerinde yaşamaya paydos... Adana'da iki - üç ay kalıp birkaç film yapacaktım. Ama, birinci filmi bitirince ben askere, Nebahat İstanbul'a gidecek. Annemle birlikte oturacak.»
Yılmaz Güney, bize bunları anlattıktan sonra kameranın başına döndü:
- «Kusura bakmayın, filmi çabuk bitirmek şart oldu» dedi. «Pire Nuri» filminin baş oyuncusu, senaristi, rejisörü ve prodüktörü olan Yılmaz Güney, filmde gene kötüleri cezalandıran bir halk kahramanı rolünü oynuyor. Gene eline tabanca alıyor; bıçaklı, tabancalı hırsızları, katilleri, kötü adamları öldürüyor. Karataş Plajında böyle bir sahne çektikten sonra şehre döndüler. Gece yarısından sonra, saat 3'te İstanbul Pavyonu önünde çalışırken, film setinde sahici bir kavga çıktı. Filmin çekimini seyre gelenlerle film işçileri arasında bıçaklı, yumruklu kavgayı filme çekemediler. Ama, İstanbul'dan gelen filmcilerden Cumali Leventoğlu ile Fethi Türksever, bıçakla yaralı olarak hastaneye kaldırıldılar! Polis olaya el koydu, ama elebaşıları bulamadı. Davacı olarak Yılmaz Güney ve arkadaşlarının ifadesini aldı.
17 ocak çarşamba günü Merkez Komutanlığı'na tutuklanıp getirilen Yılmaz Güney, şubat ayı girdiği halde burada çalışıyor. Bir an önce filmini tamamlamaya çalışıyor.
Sözün kısası, Yılmaz Güney'in sinema hayatında eski defter kapandı ve yeni bir defter — yazılmak üzere — açıldı, açıldı.
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 6. SAYISI