Ayfer Feray Resimlerinden Nefret Ediyor
Bunca yılın Ayfer Feray’ının hala resim çektirmekten şikayetçi olduğunu bilir misiniz? Hep merak eder dururmuş «Resimlerim niye bana benzemiyor» diye. Sonunda anlamış:
– «Ben poz vermesini bilmiyorum» diyor. Şu kadar sene tiyatroda, bu kadar sene sinemada oynamış ve «oyunculuğunu» kabul ettirmiş birinin ağzından «Ben poz vermesini bilmiyorum» sözünü duymak biraz tuhaf oluyor.
Foto muhabiri arkadaşın makinesini hazırladığını görünce evinde misafir olan sahne arkadaşı Tolga Aşkıner’e dönüyor:
– «Ne olur sen benimle konuş, o da çıkır çıkır resimleri çeksin» diyor. Bunu da Ankara’da anlamış. O konuşurken resimler «çıkır çıkır çekilirse» daha tabii, daha kendine benzer oluyormuş.
«Çingene» filminin çekilişi sırasında yanan yerlerinden sadece ellerinde ve gerdanında izler kalmış. Bunlardan eller için —şimdilik— bir şey düşünmüyor. Buna karşılık en büyük şikayeti sıcaktan. «Sıcağa oldum olası hiç dayanamam» diyor. Gerdanının bugünkü haii açık yakalı elbise giymesine mâni oluyormuş, onun için ilk fırsatta Londra’ya tekrar gidip ameliyat olacakmış.
Londra lafının açılması aklına oradan aldığı plakları getirmiş olacak ki, kütüphanenin yanında duran siyah bir kutuyu alıp yanımıza geliyor.
– «Bu plakları Londra’da almıştım» diyor. Kutunun kapağında siyah bir zemin üzerine kırmızı harflerle «Turkish – English… Calling are Beginners… BBC» yazıyor. İçinde 4 plak var.
– «Güya İngilizce çalışacaktım. Neredeeee, gelir gelmez film çalışmalarına bir daldık… Dalış o dalış. Kutunun kapağını yeni açıyorum.»
Kenarda oturan Tolga Aşkıner atılıyor:
– «Yalan söyleme, bu ikinci oluyor… ilk defa bana göstermek için açmıştın.»
Söz tiyatroya intikal ediyor.
– «Tiyatroyu çok seviyorum» diyor. Ne olursa olsun senede bir piyeste oynayacağım.»
– «Sinema maddi bakımdan daha tatmin edici her halde?»
– «Tabii ya! Londra’dan döndüğüm zamanki halimi bir bilseniz. Geldikten sonra 10 film çevirdim. Şükürler olsun borcum falan kalmadı. Sadece tiyatronun maaşına kalsaydım diye aklıma gelmiyor mu, deli oluyorum.»
O sırada gözümüz duvardaki gitara ilişiyor. Ayfer Feray’ın «cici gitar» dediği o gitar «Şahane Züğürtler» de sahnede «Şahane Gözler» adlı parçayı söylerken kullandığı gitar.
– «Gözüm ‘cici gitar’ a ilişince aklıma şarkıcı olmak gelmiyor desem yalan olur» diyor. Hemen bu konunun üzerine gidiyoruz:
– «Gece kulüplerinde mi, alaturka salonlarda mı?…»
– «Tabii gece kulüplerinde canım. İki aranjman, üç İngilizce, iki Fransızca şarkı… Tamam, paralar cebe. Şaka bir tarafa c iş de çok zevkli olsa gerek. Önümüzdeki kış bir deneyeyim diyorum.»
– «Bir taraftan sinema, bir taraftan tiyatro derken bir de şarkıcılık… Bir koltuğa üç karpuz fazla gelmez mi?»
Gülüyor ve «Gelmez, gelmez… Benim koltuklarım geniştir.»
Oturduğumuz L şeklindeki salona tekrar tekrar göz gezdiriyoruz. Bir yer minderi, duvarda iki tablo, yerde, büyük bir halı ve bir kütüphane… Koskoca salonda başka hiç bir şey yok… Tabii, koltuk da yok.
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 37. SAYISI