Ayla Algan Gibi Dans Eden Yok




Sarıyer’de sarı saçlı bir kız… Ayakları, o bembeyaz fildişi renkli ayaklan çıplak… Geniş etekliği açılıp kapanan bir daire gibi, döndükçe dönüyor. Saçları, savruldukça savruluyor. Zeki, duygulu bir dansöz… Ama Anadoluhisarı’nın Göksu deresi kenarındaki ahşap bir evden kalkıp buralara gelmiş… Adı: «Sarı Kız»… Eskiden «argo» lügatinde «sarı kız» esrar demekti… Şimdi her halde bu sarı kızın dansı, seyredenlere esrarı değil, güzelliği, estetiği hatırlatıyor. Kollarını iki yana açıp kendine çekiyor, omuz başlarını titretip kalçalarının birini kaldırıyor, ötekini indiriyor. Müziğin temposuyla bir bahriye çiftetellisi oynuyor ki sormayın gitsin!… Sarıyer’in 65’lik balıkçısı Hüseyin Reis:



- «Bunca yıl çiftetellinin türlüsünü gördüm. Ama bu hanım kız, bambaşka, adeta bir afet» diyordu. «Vücuduyla çiftetelli oynuyor, yüzüyle de film çeviriyor...»

Sarıyer'deki balık lokantası ağzına kadar doluydu. Masalarda içkiler, mezeler ve etrafında hep balıkçılar, balıkçılar... Sarı saçlı kız yüksekçe bir yere çıkmış, döndükçe dönüyordu. Zillerin, darbukaların, kemanın, çifte naranın sesine «rakkase»nin güzel sesi de eşlik etmeye başlayınca içenler:

- «Allahhhh!» diye bağırıp: «Ellerin, ayakların dert görmesin abla! Berhudar ol! Bergüzar ol!» dediler.





«Ceylanı Bahri» motorunun kaptanı Temel Reis:

- «Sarıyer, Sarıyer olalı böyle kız görmedi!» dedi. Yanındaki tayfalar başlarıyla tasdik ettiler:

- «Hamsi balığından daha kıvrak, Mercan'dan daha renkli, levrekten daha beyaz...»

«Sarı Kız» durmadan dans ediyordu. Bir daha, bir daha... Derken ter içinde kaldı. Omuzlarına, beline kadar inen altın sarısı saçları sırılsıklam olmuştu. Meyhanenin «hakimi», bir film rejisörüydü:



- «Ayla bir daha dans edeceksin... İstediğim planları çekemedim» dedi. Gene müzik başladı, dans başladı. Bunca yıllık aktris, çeşitli armağanların ve birinciliklerin sahibi, tiyatro öğretmeni, film yıldızı Ayla Algan, hiç suratını buruşturmadı:

- «A, tabii Memduh... istediğin kadar oynarım...» dedi...

Bu söze en çok Sarıyer'deki meyhanede bedava figüranlık yapan balıkçılar sevindi. Kendi aralarında konuştular:

- «Çengi olsa buna dayanamaz... Ne sağlam kız!» dediler...





Ayla Algan, bağıran seyircilere hem başıyla selam veriyor, hem tatlı tebessümler gönderiyor, hem de «vazifesi» ne devam ediyordu. Balıkçılardan biri yanıma sokuldu:

- «Kim bu dansöz abi? Hiç bir barda görmedim onu şimdiye kadar... Yeni mi geldi İstanbul'a?» diye sordu.

Keskin bakışlı, çabuk çabuk konuşan bu hızlı balıkçıya Ayla Algan'ın hüviyetini kısaca söyledik. Şaştı, kaldı:



- «Demek hem kibar, hem de ciddî aile kadını... Peki, kocası nasıl izin veriyor?» Balıkçı evli bir kadının, meyhanede, rol icabı bile olsa böyle çengiler gibi göbek atmasını aklına bir türlü sığdıramıyordu.

Ayla Algan «Zilli Nazife»nin hatırı uğruna göbekler attı:

- «Aşağıdan yavrum aşağıdan...» diye bağırttı seyircileri... Dansı bittikten sonra da:

- «Ben bazı meslektaşlarım gibi 'Şunu oynarım, bunu oynamam. Mayo giymem, dekolte görünmem, aşk sahnesine de girmem' diyemem. Çünkü bir tiyatro artistinin, sahici bir sinema oyuncusunun böyle konuşması ayıptır. Onun için çiftetelli de oynarım, çiftetelsiz de!...»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 44. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir