George Hamilton Her Şeyini Kurnazlıkla Elde Etmiş




«Ben bir sinema aktörü olarak kendimi müzayedeye çıkarılmış değerli bir eşyadan farksız buluyorum. Kim benim kıymetimi daha iyi değerlendirirse onun emrinde çalışırım. On yıllık meslek hayatım boyunca Hollywood filmcilerinin çeşitli oyunlarına şahit oldum ve hepsini de kurnazlığım sayesinde bertaraf etmeyi başardım.

«Bazıları güzelliğin, yakışıklılığın Hollywood’da her kapıyı açacağına inanırlar. Bana sorarsanız, Holywood‘da kurnazlıktan başka hiç bir meziyetin işe yaramadığını söylemekten çekinmem. Kendi tecrübelerim bana bu kanaatimin doğru olduğunu ispat etmeye yetti.






«Dış görünüşüme bakıp da benim lise, üniversite tahsili yapmış, okumuş bir insan olduğumu zannetmeyin. Ortaokulu bile bitiremedim. Çocukken en belli başlı eğlencem, başkalarını taklit etmekti. Bu huyum, ben büyüdükten sonra da değişmedi. Çevremdeki insanların karakterlerini tahlil etmek, onların nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadıklarını araştırmak da bana büyük zevk veriyordu. Böylece amatör bir karakter tahlilcisi oluverdim. Bu özelliğim Hollywood’da çok işime yaradı. İnsanların zayıf taraflarını kolaycacık seziyordum. Bunu sezdikten sonra ise davranışlarımı ona göre ayarlamak pek önemli bir mesele değildi.



«Hollywood’a geldiğim zaman bana kimlerin yardım edebileceğini araştırdım. Sessiz sinemanın ünlü artistlerinden Mae Murray, nedense benimle ilgilenmişti. Bu fırsatı kaçırmadan harekete geçtim. Benim büyükannem yaşında bir kadınla dolaşmam belki de hoş karşılanmayacaktı ama istediğimi elde etmek uğruna buna da katlanacaktım. Mea Murray, büyük stüdyoların müdürleriyle tanışmamı söyledi. Ondan sonra da ben karşıma çıkan fırsatlardan faydalanmaya çalıştım. Hollywood’un havasına uymam da zor olmadı.






Sinema başkentinde bir garip alışkanlık vardır. Herkes para meselelerinden konuşurken milyondan aşağı laf etmez. Ama biraz sonra aynı insanın bir arkadaşına ‘Bana yüz dolar versene bozuk param kalmamış’ dediğini duyarsınız. Hollywood’ un bu geleneği benim düşüncelerime de uyuyordu. Hollywood’da yaşamak için çevremde beni koruyan insanların bulunmasının şart olduğuna kanaat getirmiştim. Sinemayı meslek olarak seçtikten sonra, kendime bir yol çizdim ve bu yoldan her ne pahasına olursa olsun dönmemeye karar verdim.



«Bir kere dış görünüşümün mükemmel olmasına dikkat edecektim. Stüdyolara giderken daima en şık kıyafetleri seçmeye bakıyordum. Hollywood’a geldiğim günlerde giydiğim elbiselerin çoğunu mağazalardan kiralıyordum. Herkes de benim çok zengin bir gardıroba sahip olduğumu sanıyordu. İsviçre bankalarında milyonları bulunan ve aktörlükle geçinmeyi aklının köşesinden bile geçirmeyen bir zengin delikanlı havasına bürünmüştüm. Bu benim Hollywood’da oynadığım ilk oyun oldu. Rols – Royce arabayla geziyordum. Beni bu araba içinde görenler mutlaka dedemin dedesinden miras aldığımı zannetmişlerdir. Halbuki Rols – Royce araba bana bin beş- yüz dolara mal olmuştu.






Eski bir araba almak için dişimden, tırnağımdan artırdığım bu parayı kırık dökük Rols – Royce’a harcamamı bir çokları yadırgamıştı. Ama ben arabayı tamir ettirip yenilettikten sonra itibarım birden bire artıverdi. Başkaları Rols – Royce araba kullanmaya başlayınca, ben de arabamın modelini yeniledim. Ama hiç kimse bu yeni arabayı avuç dolusu para vermeden nispeten az bir ücretle kiraladığımı bilmiyordu. İşin iç yüzünü soran da olmadığı için ben de gerçeği açıklamak lüzumunu hissetmiyordum. Hollywood beni zengin, yakışıklı ve üstelik kabiliyetli bir delikanlı olarak kabul etmişti. Ben de buna kendimi uydurmaya çalışacaktım. İşte bu taktiğim sayesinde başarıya ulaştım. Şu Hollywood zaten çok garip bir yerdir. İnsan kendini nasıl görürse öyle oluyor.






«Özel hayatıma gelince. Kurnazlığım sayesinde kadınların çok beğendikleri daima aradıkları insan oluverdim. Partilerde, özel toplantılarda benim gibileri daima aranır. Güzel dans ederim, güzel konuşurum, kadınları ilgilendirecek konuları seçmesini bilirim. Bu yüzden de her Hollywood partisinde davetliler arasında benim de bulunmam istenir. Beni seven kadınların hislerinden faydalanmayı hiç bir zaman düşünmemişimdir. Eski nişanlım Susan Kohner ile evlenmeyi düşünmüştüm. Ama o beni sevmediğini düşünerek nişanı bozdu.

«Lynda Bird Johnson ile olan dostluğumuza gelince, onunla simimi arkadaş olmamızı kıskananlar, aleyhimizde çeşitli dedikodular çıkardılar. Lynda, gerçekten çok zarif bir genç kız, aynı zamanda iyi bir arkadaş. Bu konuda daha fazla konuşmak da istemiyorum. Benim, Lynda’nın gölgesine sığınarak meslek hayatımda ilerlemek istediğimi ileri sürenler de çıkmadı değil. Şu kadarını söyleyeyim, ben özel hayatımla meslek hayatım arasına kalın bir duvar çekmesini bilen nadir erkeklerden biriyim.



«Şöhretimi de bu özelliğime borçluyum, Bu yaştan sonra da huy değiştirebileceğimi kimse iddia edemez. Evlenmek konusuna gelince, Şimdilik mesleğimden başka hiç bir şeyle fazla ilgilenemiyorum. Annem ve kardeşlerimle, üzüntüsüz, mutlu bir hayat sürmek bana yetiyor. Ama günün birinde bu hayat da beni mutluluğa kavuşturmaya kafi gelmeyebilir. O zaman kalbimin sesini dinleyerek kendime bir eş seçeceğim… Evlilik bana şimdilik pek cazip görünmüyor. Hayranlarımın da beni evli bir erkek olarak görmeye tahammül edemeyeceklerini düşündüğüm için, gezdiğim kızların hiç birine evlenme teklifinde bulunmayı henüz aklımdan geçirmiyorum.»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 32. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir