Göksel Arsoy Kaybettiği Şöhretini Beyrut’ta Buldu

Göksel Arsoy, bir zamanlar Türkiye’nin bir numaralı sinema yıldızıydı. Genç kızlar arasında adı dillerden düşmezdi. Filmciler ona film çevirtebilmek için, adeta kapısında kuyruğa girerlerdi. Çevirdiği filmler daima hasılat rekorları kırar, filminin gösterildiği sinemaların önünde, kuyruklar uzar giderdi…

Günlerden bir gün, Göksel’i askere aldılar. Yedek subay öğretmen olarak, İstanbul’dan kalkıp taa Konya’nın «Celep» köyüne gitti. Sonra da Konya’nın içindeki «Şeker İlkokulu»na. «Sayılı günler çabuk geçer» derler ama, gelin bir de siz bu sayılı günleri Göksel’e sorun. İki yıl, ona sanki iki asır gibi gelmişti. Nihayet bir gün tezkeresini aldı, Yeşilçam’a döndü. Sevincinden uçuyordu. İki yıl ayrı kaldığı sinema alemine yeniden dönmenin sarhoşluğu içindeydi…





Fakat, bu sarhoşluk uzun sürmedi. Bir süre sonra, döndüğüne de döneceğine de bin pişman oldu. Pişman oldu çünkü, askere gitmeden önce kapısını aşındıran rejisörler, onu aramak bir kenara, selam bile vermez olmuşlardı. Dillerde dolaşan adı unutulmuş, yerini başkaları almıştı. Hem de hiç bilmediği, tanımadığı, görmediği insanlardı bunlar... Göksel Arsoy neye uğradığını şaşırmıştı. Öylesine şaşırmıştı ki bir ara bu «nankör» Yeşilçam'dan elini eteğini bile çekmeyi döşündü! Fakat olmadı, yapamadı. Sinema aşkı yüzünden sinema çevresinden uzaklaşamadı. «Mademki bana artık rol vermiyorlar, bundan sonra ben de kendi kendime rol veririm,» diyerek kendi firması olan «Göksel Film» adına «Evcilik Oyunu», «Yıldızlar Altında» filmlerini yaptı.





Bu filmler iş yapmamıştı. Ona kaybettiklerinin onda birini bile getirmedi. Fakat Göksel yılmadı, kendini daha çok sinemaya verdi. Eski şöhretine erişebilmek için her kapıya baş vurdu, her çareyi denedi.

İşte Arap filmcileriyle de bunun için tanıştı. Onlarla beraber «Altın Çocuk» ve «Altın Çocuk Beyrut'ta» filmlerini çevirdi. Göksel bundan yıllar öncesinin Göksel'i olmak istiyordu... Nispeten oldu da... Ama bir farkla: Türkiye sınırları içinde değil, Arap memleketlerinde...





Bugün Göksel Arsoy sık sık Arap ülkelerine gider gelir... Evli ve iki çocuk babası olmasına rağmen, orada iki de sevgili edinmiştir. Birinci aşkı «Altın Çocuk Beyrut'ta» isimli filmde beraber oynadıkları Tarup, İkincisi ise çevrilmekte olan, «Orta Şark Yanıyor» isimli filmdeki Meryem Fahrettin adlı Mısırlı bir dilberdir. Yalnız bütün dünya sineması için değişmeyen bir kaide vardır. «Artistler arasında gerçek aşk yoktur, menfaat uğruna aşk vardır» derler. İşte bunun için de Göksel Arsoy'un aşklarında biraz değil de buram buram tüten, bir reklam kokusu genizleri alabildiğine yakıyor...





Bütün bunlar bir kenara, Göksel Arsoy, Arap ülkelerine yaptığı geziler sırasında, birtakım alışkanlıklar ve yeni yeni zevkler de kazanmış. Meselâ, bunlardan ilki Arap memleketlerinde pek revaçta olan, nargile içmektir. Göksel oradan getirdiği nargilesinin başına oturup tokurdatırken: «iyi oldu da şu nargileye alıştım. Sigaradan bin defa daha iyi,» diyor ve ilave ediyor: «Araplar doğrusu çok ehli-keyf insanlar...»

Sonra oradan gelirken bir de Arap kıyafeti getirmiş, «O da neden?» demeyin. Birincisi, Arap kıyafeti içinde gezenler çok hoşuna gitmiş, İkincisi de «icap ederse filmlerde kullanırım, aklıma eserse de giyerim» diye düşünmüş.



Geçen gün bu elbiseyle, Mısırlı rol arkadaşı Meryem Fahrettin'e hoş bir sürpriz yaptı Göksel Arsoy. Meryem'in hoşuna gider diye, sahil yolundaki otellerden birinde Meryem'i Arap kıyafeti ile karşıladı.

Mısır'da gözde artistlerden biri olan Meryem Fahrettin, Göksel'i Arap kıyafeti içinde görünce hem şaşırdı, hem sevindi: Türkçe fakat kendi şivesiyle: «Göksal sen yaşşaah!» diye sevincini belirtti. Göksel'in ise rol arkadaşına hiç yüz vermez gibi bir hali vardı. Bunun sebebini şöyle açıkladı:

- «Siz bilmezsiniz, Arap zenginleri sevgililerine daima sert davranır, hiç yüz vermezler ben de onlar gibi yapıyorum.»



Oturup birlikte yemek yediler. Sonra Göksel giydiği Arap kıyafetine pek yaraşan hareketlerle masasına getirttiği nargilesini fokurdatmaya başladı. Diğer masalarda oturanlar Göksel'i para babası bir Arap zengin sandılar. «Meğer Arap'ın da sarı saçlısı olurmuş?» demekten kendilerini alamadılar.

Göksel Arsoy, şimdi «Meryem'iyle» gezen bir sevgili... Etraftaki söylentilere aldırış etmiyor ve:

- «Türkiye'de öldüm, unutuldum; ama Beyrut'ta yeniden dirilip meşhur oldum. Sarı da olsam, esmer de olsam beni Araplar seviyor, gerisine boş ver!» diyerek nargilesini tokurdatıyor...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 50. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir