Peter Ustinov’un Tembellikleri



«Hemşire bir oğlan çocuk dünyaya getirdiğimi müjdelediği zaman şaşkınlıktan, hatta biraz da can sıkıntısından dilim tutuldu, ne teşekkür edebildim, ne de bebeğin sıhhatini sorabildim. Kocamın bu haberi nasıl karşılayacağını merak ediyordum. İkimiz de Gloucester'deki şirin evimizde doğacak kızımızın hayalini kurmuş, ona ne isim koyacağımızı bile kararlaştırmıştık. Çocuğun erkek olması ihtimali bir an olsun aklımızdan geçmemişti. Uslu bir kızımız olacak, gündüzleri ben evde çeşitli işlerle uğraşırken, o da kimseye zarar vermeden uslu uslu oturacaktı!... Akşamları babası eve gelince ona hizmet edecek, sonra da kucağına oturup babasının anlatacağı masalları dinleyecekti. Kızımızla ilgili hayallerimiz zamanla öylesine gelişmişti ki, kızımızın düğününü nerede yapacağımızı, hatta neler giyeceğimizi bile tasarlamıştık. İşte bu yüzden kız yerine oğlan çocuk dünyaya getirmem beni pek şaşırtmış, ondan fazla üzmüştü. Uslu bir kız çocuk yerine, haşarı bir oğlanla uğraşacağımı düşündükçe, yattığım yerde bütün vücudumu ter basıyordu.





Fakat yaramaz bir oğlan çocuk büyüteceğimi sanmakta ne kadar yanıldığımı, Peter yürümeye başladığı zaman anladım. Oğlum yeryüzündeki çocukların en uslusuydu. Oturduğu yerden kıpırdamaz, diğer akranları gibi sağa sola koşuşmaktan nefret ederdi. Okula başlayıncaya kadar oğlumun usluluğu benim için bir iftihar vesilesi oldu. Arkadaşlarıma Peter'in usluluğunu anlata anlata bitiremiyor, bundan da bayağı gurur duyuyordum. Çünkü komşularımın hemen hepsi çocuklarının yaramazlığından illallah demişlerdi. Ama günün birinde dalmış olduğum gaflet uykusundan uyanıverdim. Peter, uslu değil tembeldi. Evet düpedüz tembel. Adıyla, şanıyla bir tembeller padişahı!... Arkadaşlarının yaramazlıklarına katılmaması onun uslu olmasından değil, yerinden kalkmaya üşenmesinden ileri geliyordu. Bir anne olarak feci bir hata işlemiş, tembellikle usluluğu birbirinden ayırt edememiştim. Gerçeği anladığım zaman ise, Peter kocaman çocuk olmuş, okul çağına gelmişti. Belki okul onu değiştirir diye düşündüm. Tam aksi oldu. Sabahları Peter'i sıcak yatağından kaldırıp giydirmek, okula göndermek başlı başına- bir mesele oluyordu. Okulda öğretmenler de Peter'in teneffüste yerinden kalkmaya üşenecek kadar tembel olmasına şaşmışlardı. Beni okula çağırdılar. Oğlumu bu huyundan vazgeçirmek için mutlaka bir çare bulmam gerektiğini söylediler.





Fakat maalesef Peter'i bu huyundan bir türlü vazgeçiremedim. Ders çalışmaya üşendiği için okulunu yarım bıraktı. Tiyatroya büyük bir merakı olduğu halde, tiyatro okulundan da aynı sebeple ayrıldı. Delikanlılık çağında başka delikanlılar, kızların etraflarında pervane gibi dolanırlarken, Peter hep, «Şimdi kim kalkıp da elin kızıyle uğraşacak,» düşüncesiyle bu zevkli zahmete bile katlanmazdı...





Oğlumun evlenmeye karar verdiğini duyduğum zaman bayağı telaşlandım, içimden, «Eyvah, tam nikah günü Peter kiliseye gitmeye üşenirse kimbilir ne gürültü kopar?» diyordum. Çok şükür böyle bir durum olmadı. İlk eşinden ayrılmasına da herkesten fazla ben şaştım. Zira oğlum, çevresindekilere kızmaya bile üşenecek kadar tembeldir.

Ama bu arada oğlum tembelliğinin faydasını da görmedi değil. Yerinden hiç kalkmadan kitap okumak kolayına geldiği için, küçük yaşta yüzlerce cilt kitap okumuştu. Delikanlılık, hatta olgunluk çağında da bu okuma merakından vazgeçmedi. Resim ve tiyatro merakının yanısıra eser yazmayı da denedi ve başarılı bir piyes yazarı oldu.





Oğluma sorarsanız, tembelliğini katiyen üstüne almaz. »Telaş içinde yaşamak insanın hayatını kısaltmaktan başka bir işe yaramaz,» der. «insanlar benim gibi ağır bir tempoyla yaşamasını öğrenselerdi her halde bu kadar çabuk ölüp gitmezlerdi i...»

Peter'in tembelliğinin bir iyi tarafı da, bir işi üzerine alıp onu en iyi şekilde yapmak istemesidir. Her tarafa koşup bin parça olmaktan hoşlanmaz. Mesela piyes yazarken katiyen filimde rol almaz. Film hazırlıklarına başladığı zamanlar da başka işlerle zihnini yormaz. Bu sayede de oğlumun yaptığı her iş beğenilir.



Yıllarca önce oğlumun tembelliği benim için büyük bir üzüntü kaynağı olmuş, hiç bir işe yaramayan, daima çevresinin yardımına muhtaç olan bir evlat yetiştirdim diye üzüntüden kahrolmuştum. Fakat şimdi oğlumun tembelliği saye sinde elde ettiği başarıları gördükçe onunla iftihar ediyorum.»

Belki de bir anne oğlunun tembelliğini nasıl kabul eder, başkalarına açıklamayı nasıl göze alır diye düşüneceksiniz. Yalnız böyle düşünenler bir noktada yanıldıklarını unutmasınlar: Ben oğlumun tembelliğini bir kusur değil, onu şöhrete ulaştıran büyük bir meziyet olarak görüyorum. Biricik oğlumun meziyetiyle övünmeye de bir anne olarak elbette hakkım var...»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 21. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir