Hülya Koçyiğit’in Bikini Düşmanlığı

Koçyiğitlerin evine uğramıştık. Onları çanta yerleştirirken bulunca kendi kendimize «Her halde film çalışmasına gidiyorlar» diye düşündük. Meğer Kalamış’ta oturan bir aile dostları o gün üç kardeşi «kotra gezintisine» çağırmış. Hararetli hazırlık bunun içinmiş. Bizi de davet ettiler.

Hülya ile Nilüfer iç odaya geçip mayo giydiler. Nilüfer’in bikinisine karşılık Hülya her zamanki gibi gene klasik mayosunu giymişti. Niçin bikini giymediğini sorunca:






– «Böyle daha rahat ediyorum» diye geçirdi. Sonra: «Bikini, küçük kızlar için iyi… Tıpkı mini – etek gibi… Ben sevmiyorum bikiniyi…» dedi.

Hep birlikte deniz kıyısına indik. «Aganta» isimli büyük kotra bizi bekliyordu. «Aganta» ya biner binmez Koçyiğit kardeşlerin de soru yağmuru başladı. Dümen koluna «yeke», büyük yelkeni idare eden ipe «flok iskotası», küçük yelkeni idare edenine «randa iskotası», ortadaki büyük direğe de «seren» denildiğini öğrendikleri zaman, bu kadar bilgiyi kafi görmüş olacaklar ki, kotra idare etmek sevdasına kapıldılar. Biri dümene geçti, diğer ikisi iplere yapıştılar.



Havanın da gayet sakin oluşundan faydalanarak bu şekilde biraz gittik. Büyükçe bir

yelkenliyi idare eden biri bizim kotraya yaklaştı ve:

– «Aganta» diyerek ip attı. Bizimkiler, onun kotranın adını söylediğini zannedip:

– «Evet, kotramızın adı Aganta» dediler.

Bu cevaba bizden başka herkes katıla katıla gülmüştü.

Meğer açık denizde biri yanaşarak ip atar ve «aganta» derse, attığı ipi «basit» bir düğümle münasip bir yere bağlamak lazımmış. «Acemi kaptanlar» ne bilsin?






Kalamış – Moda arasında epeyi volta attıktan sonra Deniz Kulübüne ait ve raft dedikleri iki katlı, yüzer eve yanaştık. Foto muhabiri burada da resim çekmek isteyince üst kata çıktık. Resimler çekilirken şivesinden Karadenizli olduğu anlaşılan biri:

– «N’oluyor purada?» diye söylenerek yanımıza geldi. Fotoğraf makinesinin karşısında poz veren Hülya ile Nilüfer Koçyiğit’i görünce o sert adam birden yumuşadı:

– «Punlar memleketun kraliçeleru da!… İstediğunuz gibi resim çekin uşaklar!…» dedi.

Teşekkül ettik. Dönüşte Kalamış’taki gazinoda birer «yorgunluk çayı» içildi. Gazinodan ayrılırken para kabul etmediler






– «Sizin, gazinomuzda oturmanız bize şeref verir. Bu defalık misafirimiz olmayı kabul etmenizi rica ederiz!» dediler.

«Koçyiğitlerin kotra sefası» bu şekilde bitmiş oluyordu. Dönerken günün esprisini foto muhabiri arkadaş yaptı.

– «Nasıl olsa sizden para almıyorlar. Bundan sonra ay sonlarında benim misafirim olun. Hem de istediğiniz lokantada…»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 29. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir