Selda Alkor Türkücüler Kervanına Nasıl Katıldı?



Geçen cuma gününe «Kalabalıklar günü» demek pek yanlış olmayacak galiba? Cuma sabahı Hülya'nın Etiler'deki evinin önü kalabalıktı, öğleden sonra evlenme dairesinin önü sabahki kalabalığa rahmet okuttu. Aynı günün gecesi tansiyon Beyoğlu'ndan Yenikapı'ya kaymıştı. Film prodüktörü Berker İnanoğlu, iki ortağıyla Aksaray'da bir gazino açmıştı. Gazinonun açılışı uzadı, uzadı ve sonunda gazetelere sayfa sayfa ilan verildi. Gazinoda o vardı, bu vardı, şu vardı, öteki vardı ve... Ve hepsinden önemlisi Selda Alkor vardı. Evet, Selda da «meslek hayatının baharında» peşin paranın kendisine yaptığı «kur» a dayanamamış ve sahneye «evet» demişti.





İlanlara göre, «ilk gece bütün artistlerin iştirakiyle büyük gala» yapılacaktı. Bir taraftan ilk defa sahneye çıkacak Selda'yı görmenin, dinlemenin cazibesi, diğer yandan birçok meşhur sinema yıldızıyla yan yana oturmanın bulunmaz nimet olduğunu düşünenler, Yenikapı'da buluşmuşlardı. Tabii gelenlerin çoğu dışarda kaldı. Girenler ise Selda'yı dinlediler, ama diğer yıldızları göremediler. Çünkü kocası Türker İnanoğlu'yla gelen Filiz Akın'la Nebahat Çehre'den başka hiç bir film yıldızı yoktu. Haa, bir de takdimci Necdet Tosun.





Soyunma odası tam bir ana - baba günüydü. Selda bir köşeye büzülmüş, kalabalığa şaşkın gözlerle bakarken, devamlı olarak ılık su yudumluyor ve her önüne gelene, «Acaba muvaffak olabilecek miyim?» diye soruyordu. film setlerinin o şen şakrak artistlerinden, toplantıların o rahat ve serbest kadınlarından eser yoktu. Sanki o Selda gitmiş, yerine bambaşka bir Selda gelmişti. Onun bu «çok heyecanlı» halini görenler, hemen moral takviye edici sözler söylemeye, onu rahatlatmaya çalışıyorlardı. Nihayet kapalı perdenin arkasından kalın, tok bir erkek sesi, «Şimdi de beyazperdenin rakipsiz kraliçesi Selda Alkor'un huzurlarında» olduğunu halka anons etti. Bir alkış, bir alkış. Sahneyi aydınlatan spotlar söndü. Ortalık birden kapkaranlık oldu.





Selda ilk gece ilk olarak «Kışlalar Doldu Boşaldı» adlı «uzun havalı» türküyü söylemeye başladı. Genizden gelen, hafif madeni bir sesi vardı. Şarkının ilk kısmı bitince perde de ağır ağır açılmaya başladı. Duran alkışlar bir daha, hem de öncekinden daha kuvvetli olarak tekrarlandı. Selda «Kışlalar» ı bitirdi. «Kahverengi Gözlerin»'i söyledi ve «Şimdi sizi davul zurnayla baş başa bırakıyorum» deyip sahneden ayrıldı. İlk sahneye çıkışında sarı bir pantolon giymişti. Davul zurnadan sonra tekrar gelince kupür dantelden tuvaletiyle önce «Oh Gülüm Gülüm»'ü, sonra da «Fakir Bir Şairim»'i söyledi. Sonra yine içeriye gitti, yeni giydiği tek omuzdan askılı tuvaletiyle «Çıktım Saray Köşküne,» «Maçka'nın Yolu Taşlık» adlı «oynak» türküleri söyledi ve programını bitirdi.





Kulis, Selda'nın programının sonunda tekrar ana - baba günü oldu. Sahneye çıkmadan ona moral verenler, «Bak nasıl muvaffak oldun,» diyorlardı. Gecesi 2250 liradan 80 günlük mukavelesi olan Selda, şu anda bunun bir haftasını tamamladı. 80'inci gün ne olur? Bu tam «üç ihtimalli bir toto». Ya şimdiki gibi «hem sahne, hem perde» der, ya sahneyi bütün bütüne bırakıp «Sadece sinema var bundan sonra,» der, ya da bunun tam tersi olur: «Bonosuyla, dedikodusuyla Yeşilçam onların olsun. Benim yerim sahnedir,» deyip işin içinden sıyrılıverir.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 29. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir