Yerli Filmcilere Gün Doğdu




Nereden nereye? 1854 yılındaki Kırım Savaşını İngiliz filmcileri önce Ankara, sonra Kilyos kıyılarında filme almış ve film boyunca kocaman kocaman toplar kullanmışlardı!… İşte, bu toplar geçen hafta Polonezköy’de çevrilen «Son Gece» filminde tekrar arzı endam ettiler! «Son Gece» Balkan Harbi, yani 1913 sıralarında geçiyor. Aradaki fark aşağı, yukarı 60 yıl… Dünyanın en geri ordusu bile bu 60 yıllık topları kullanmazken «Son Gece» nin yapımcıları, «Mal bulmuş mağribi» gibi bu toplara hücum etmişler ve İstanbul’dan, Polonezköy’e getirmişler… Ama İngilizler’in yaptığı bu plastik toplar, Kırım Savaşı’nın toplarıymış, ne ziyanı var? Ha Kırım Savaşı, ha Balkan, ha da İstiklal Savaşı… Hepsinde kullanılan top değil mi?



«Bu topların hikayesi» şöyle: David Hemmings ile Gayle Hunnicut'un başrolde oynadığı «Hafif Süvari Alayının Hücumu» isimli filmde, Yeşilçam'ın «kostüm ve aksesuar uzmanı» Niyazi Er de çalışmıştı. İngiliz filmcileri Niyazi Er'in çalışmasından o kadar memnun kalmışlar ki, film bitip gidecekleri zaman ona binlerce lira tutan «uzmanlık» ücretini ödedikten başka: «Bütün kostümleri, tüfekleri, kılıçları, mızrakları ve topları sana veriyoruz. Al hayrını gör!» demişler.

Yüz binlerce lira değerindeki bu eşyayı alınca Niyazi Er çok sevinmiş. Sevinmiş ama, kocaman toplar da başına dert olmuş. Timur'un filleri gibi nereye koyacağını şaşırmış. Depo, ardiye, arsa kirası vermekten bıkmış usanmış. Bereket versin Memduh Ün kendi hesabına çevireceği film için bu topları angaje etmiş de Niyazi, topların faydasını görmüş...





Polonezköy'de bu topların hikayesini Niyazi Er’den dinledikten sonra, filmi çeken ilgililer ile de konuştuk. Memduh Ün: «Başka top bulamadık. Sonra bunlar hafif... Kauçuk ve tahtadan, plastikten yapılmış. Çelikten yapılmış topu alıp, nasıl buralara kadar taşıyabilirdik. Ne yapalım Türk filmciliğinin kudreti bu kadar!» diyerek kesti attı. Eğer bundan sonra bu topları, İstiklal Savaşı, Kore veya Kıbrıs Savaşlarıyla ilgili filmlerde de görürsek hiç şaşmayalım. Olur mu demeyin? Yeşilçam'da her şey olur!...





Filmin ikinci rejisörü Halit Refiğ, yanında İsveçli 20 yaşındaki sevgilisi, Eva Abrahamson olduğu halde filmi idare ediyor. Bazen onunla İngilizce konuşuyor, bazen de Türkçe anlatıyordu:

- «Esat Mahmut Karakurt'un meşhur «Sen Gece» sini ikinci defa olarak filme çekiyoruz. İlk «Son Gece» de Muhip Arcıman ve Gül Gülgün (ikisi de Şehir Tiyatrosu artisti) oynamıştı. Şimdi ise bu isimlerin yerini Kartal Tibet ile Fatma Girik aldı.

Kartal Tibet, bu filmde şık bir Osmanlı subayı rolünde, Fatma Girik te güzel bir Bulgar köylü kızı.





Türkiye'de şimdiye kadar bir filmi iki kişinin yaptığı çok görülmüştü, ama aynı anda iki rejisörün birden çalışması hiç görülmemişti. Bir muzip:

- «İyi ki filmde iki rejisör var» dedi. Ya tek rejisör olsaydı, o zaman 1854'ün toplarını değil, Fatih Sultan Mehmed'in toplarını kullanırdınız!»

«Top esprisi» akşama kadar devam etti. Fatma Girik, bu konuşmalardan sıkılmış olmalı ki, bir ara dayanamayıp: «Ne olmuş sanki» dedi. «Biz film çeviriyoruz, sahiden harp etmiyoruz ya?»

«Fato» nun bilgisi önünde kimse ağzını açıp tek kelime söylemedi. Yalnız Memduh Ün kızdı. Ağzındaki düdüğü öttürdü ve ata bindiği gibi bağırdı:

- «Arkamdan gelin. Kartal... Figüranlar...»



Memduh Ün tıpkı bir başkumandan azametiyle atını koşturdu. Mezarlık sahnesinden sonra atlı, toplu sahnenin çekimine geçildi. Kocaman toplar, kameranın önüne konulunca, daha büyük görünüyordu. Beyaz atiyle Kartal Tibet, sözde bir Bulgar köyüne giriyor ve köy halkı bu yakışıklı subayı alkışlıyordu. «Bulgaz Kızı» rolündeki Fatma Girik de köylüler arasındaydı. Polonezköy'ün bazı sakinleri de filmde fisebilullah oynuyorlardı!.

Polonez yemeklerinin verildiği pansiyona dönüldüğü zaman herkes neşe içinde yemeklere sarıldı. Zira, bir haftadır burada tatil yapar gibi yaşıyorlar, temiz havada çalışıyorlar ve geçen asırlardan kalma, Polonyalı göçmenlerin kurduğu bu köyde kendilerini Avrupa'da sanıyorlardı. Polonya yemekleri, Polonya içkileri, Polonya müziği. İşte bunun için «Son Gece»yi çeviren filmciler sayılı günler bitince çok üzüldüler.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 49. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir