3 Yaşındaki İlker İnanoğlu Beyazperdeyi Fethetti



Sinema artisti kadın ve erkeklerin çocuklarını hiç düşündünüz mü? Gözlerini dünyaya açtıkları zaman, anne ve babalarının kimselere benzemeyen hayatlarına ister istemez karışırlar. Bir sele kapılmış yaprak misali günleri binbir olay içinde geçer. Bir kere onların anne veya babaları evde oturan, çocuklarıyla birlikte ömrü geçen insanlar değildir. Baba film setinde, anne dublaj salonundadır. Hele kadın yıldızlar. Berberden, terziden, elbise provasından, senaryo incelemesinden tutun da, film setlerinin birinden ötekine koşmaya, filmci yazıhanelerinde bono peşinde koşmaya kadar binbir çeşit işleri vardır. Hele hem annesi hem de babası filmcilikle uğraşıyorsa, artist çocuğu yandı demektir.





Filiz Akın da bir sinema yıldızıdır. Ama, evi ile işini o kadar güzel ve dengeli bir şekilde idare eder ki şaşarsınız. Hani vapur, uçak seferlerinin tarifelerini hazırlayan komisyonlar vardır da biz hep onlardan şikayet ederiz ya? Filiz Akın, bir hayli kişinin birlikte yapamadığını tek başına yapar ve çocuğuna artist çocuğu olduğunu hiç belli etmez. Bir kere, berberde, terzide, kuaförde, pedikürcüde, manikürcüde vakit harcamaz. Çocuğunun «bakıcısı» vardır, ama o kendi eliyle yedirir, içirtir, uyutur. Film setlerinde çalıştığı zaman müstesna tabii...





Geçen hafta Filiz Akın, bir ev kadını gibi baktığı oğlunu arabasına aldı. «Haydi İlker, vazife başına!» dedi. Küçük İlker (henüz üç yaşındadır) bu sözlerden bir şey anlamadı tabii, ama Çengelköy'deki film setinde babası Türker İnanoğlu'nu görünce yapacağı işi öğrendi. Türker «Geç oğlum şuraya... Sarıl annenin boynuna bakalım!» dedi.





İlker söyleneni yaptı. O sırada «kadr»'ın içine Kartal Tibet de girmişti. Kartal, «Kan Kardeşim» isimli filmde baba rolündeydi. Filiz Akın da anne... Küçük İlker, arası açılmış anne ile babayı filmin sonunda birleştirecek, böylece «mutlu son» u hazırlamış olacaktı. Küçük İlker, hayatının ilk rolünü yapar gibi değil de gerçekten anne sevgisiyle Filiz Akın'ın kucağına atıldı. Kartal Tibet henüz barışmamış, dargın koca rolünde. Bu «şefkat» manzarasını seyredince yüreği dayanamadı. Filiz Akın nemli gözlerle Kartal'a bakıyordu.





Gözlerinden iki damla yaş yuvarlandı. İlker bu yaşları görünce dayanamadı. Annesinin sahiden ağladığını zannetti. O da ağlamaya başladı. Babası, kameracıya, «Çok güzel oldu, çok güzel oldu, devam et, devam et... Kesme...» diye bağırıyordu. Bir yandan da üç kişilik sahneden gözlerini ayırmıyordu. Bu uzun «plan» çekildikten sonra rejisör Türker İnanoğlu önce «stop» diye bağırdı, sonra koşup oğlunu eşi Filiz Akın'ın kucağından alıp havalara kaldırdı, «Yaşa arslan oğlum! Jönprömiyelere taş çıkarttın vallahi... Onların gözlerinden yaş getirmek için sigara dumanı, vazelin kullanıyoruz. Sen sahiden ağladın hem de iyi oynadın!» diyerek öptü. Settekiler İlker'in kabiliyetine şaştılar, «İkinci bir Ayşecik çıkıyor,» dediler.

Küçük İlker, ekip çalışırken bir kenarda sessiz, sedasız çikolatasını yiyor; «Anne film ne zaman bitecek? Ben oynamak istiyorum,» diyordu. Biraz sonra küçük İlker'le annesi bize arabadan el sallıyorlardı.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 30. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir