Cüneyt Arkın Muamması
3 şubat 1968 cumartesi günü akşamı saat 22.15’te Aksaray’dan Fındıkzade’ye gidiyoruz. Yanımızda bir buket çiçek var. Cüneyt Arkın iki gün önce telefon etmiş ve:
– «Karım Güler’in yaş gününe beklerim. Fındıkzade’de, Füsun Apartmanındaki dairemde kutlayacağız. Geleceğinizden onun haberi olmasın. Tam saat 22.30′ da zile dokunursunuz. Ben kapıyı açarım. Eğer Güler’i ikna edebilirseniz bizim güzel ve mutlu pozlarımızı çekersiniz!» demişti.
Elimizde çiçek, kapıyı çaldık. Zil sesine kimsecikler cevap vermedi. İçeriden ses seda gelmiyordu. Kapının üzerinde ufacık bir kartvizit vardı: «Leon Sason» ismi basılı kartta:
- «Fahrettin, sabah beni muhakkak evden al!» cümlesini okuduk.
Aklımıza, Cüneyt Arkın (Fahrettin Cüreklibatır) ın Erenköyü'nde kayınpederi Raşit Mocan’ın evinde bulunması ihtimali geldi. Fakat gece yarısı Mocan ailesini rahatsız etmemek için, bu tahminimizin doğruluk derecesinin tahkikini ertesi sabaha bıraktık.
PAZAR SABAHI
Bütün gazetelerin birinci sayfasında Cüneyt Arkın’ın «hadise çıkardığı» bildiriliyor ve «Film artisti, silah zoru ile çocuğunu kaçırdı», «Tabancasını çekip eve giren Cüneyt Arkın 'kızımı istiyorum!' diye bağırdı», «Kayınpederinin şikayeti üzerine ünlü film artisti, polis tarafından evinde yakalandı» gibi başlıklar okunuyordu.
Raşit Mocan'ın pazar günü, Erenköy'de, Güler Cüreklibatır’ın babası evine gitmeden Erenköy karakoluna uğradık. Polisler bize şu bilgiyi verdi:
- «Hadise, bize cumayı cumartesiye bağlayan gece intikal etti. Saat, sabaha karşı 4'tü. Telefondaki Raşit Mocan, damadı Cüneyt Arkın (Cüreklibatır) dan şikayetçi ve davacı olduğunu söylüyordu. Arkadaşımız Ahmet Uzun vaka mahalline gitti ve apartman dairesindeki kapının zorlanmış ve yarılmış olduğunu gördü.»
Çapa Eğitim Enstitüsü ve Yıldız Teknik Okulu matematik öğretmeni Raşit Mocan yorgun ve bitkindi. Sorularımıza verdiği cevaplardan şunları öğrendik:
- «Tabanca ve bıçakla tehdit etti. 14 aylık Filiz’i anasının kucağından alıp gittiler. Yarım saat sonra yanındaki Adnan Mersinli ile şoförü çocuğu getirip bıraktılar. Yargıç, delil yetersizliğinden ve 'karısını bir daha rahatsız etmeyeceğine söz verdiği için' serbest bıraktı. Kendisinin ve arkadaşının elinde tabanca ve bıçak vardı, ama gece saat 3'te bizden başka kim görebilir ki bunları?»
Güler Cüreklibatır’ın annesi de olaydan sonra muhabirimize şunları söylüyordu:
- «Güler'le Cüneyt 4 ocakta barıştılar. Kızım, Fındıkzade'deki eve gitti. Kendisi ayrılmak istiyordu, ama buna biz mani olduk. Yani ben ve babası. Çocuğa bir dadı tutmuşlardı. Fakat dadı işten ayrılınca Güler çocuğu bize bıraktı. Bir gün Fındıkzade'de, bir gün bizde kalmaya başladı. Ben şahsen bu olaydan sonra bir araya geleceklerine ihtimal vermiyorum.»
Olayın baş kahramanı Cüneyt Arkın'la «Eşkıya Halit» isimli filmin setinde konuştuk. özetle şunları söyledi:
- «Karımın yaş gününü kutlayacaktık, biliyorsunuz. O gece, Güler, Fındıkzade’deki eve gelmedi. Zira, gündüz çıkan SES’i okumuş ve kızmış. Ertesi akşam sizin bize geleceğinizi benden öğrendi. Bu yüzden münakaşa ettik. Akşam eve geldim. Çocuğu alıp gitmişler. Önce Spor ve Sergi Sarayı’na gidip anons ettirdim. Bu olayda karımın hiç bir kabahati yok. Biz, birbirimizi seviyoruz. Yalnız karım, babasının kız kardeşinin tesirinde kalıyor. Çocuğumu bizim evden kaçırmaları da beni çileden çıkarıyor. Tabanca, bıçak lafı iftiradır!»
Bütün bu konuşmalardan sonra, olayların içyüzünü ve «yorum» unu şöyle yaparsak gerçeği (yüzde yüz değilse bile) oldukça açıklamış oluruz:
Cüneyt Arkın'ın eşi Güler Cüreklibatır: «Ben, tıp fakültesi talebesi Fahrettin Cüreklibatır ile evlendim. Şöhret ve servetten başı dönmüş, bambaşka bir insan olmuş Cüneyt Arkın'la değil!» demişti. Defalarca konuşup görüştüğümüz, doktor Güler Cüreklibatır, Gureba Hastanesi Nöropsikiyatri Kliniğinde «ihtisas» yapıyordu. Resmen nikahlı olduğu eşi Cüneyt Arkın, hastaneye yakın olsun diye, eşi için. Levent’teki evini bırakmış ve Fındıkzade’deki apartmana taşınmıştı. Doktor Güler, «ruh ve sinir hastalıkları mütehassısı» olmak için her sabah bu evden çıkıyor, hastaneye gidiyordu.
Çocuklarına bir dadı bakıyordu. Yılbaşını Batı Kulüp'te (yanında her zamanki gibi iki kız kardeşi olduğu halde) eşi Cüneyt Arkın'la gülüp eğlenerek geçirmişti. Arada bir gece kulüplerine gidiyorlardı. Fakat Güler, bu gece gezmelerinde herkes gibi olmak istiyordu. Bir masaya oturmak, kocasıyla baş başa, sessiz, sakin bir gece geçirmek... Ama Cüneyt, ünlü bir artistti ve buna da imkan yoktu. İşte bu yüzden de Güler aslında «bedbaht bir kadın» dı. Zira, Cüneyt Arkın yerli sinema artisti olduktan sonra çok değişmişti. Doktor Güler, eski eşini tanınmayacak kadar başka buluyordu. Fahrettin ölmüş, ortaya Cüneyt çıkmıştı. Karısı, bu yüzden boşanmaya kalkınca Cüneyt deliye dönmüş ve:
- «Benim gibi bir adamı nasıl bırakıp babasının evine kaçar?» diyerek küplere binmişti. Ancak, bu duygusunu sadece menajeri Leon Sason’dan başka kimseye açıklamamış ve milyonlarca sinema seyircisine karşı daima mutlu bir aile babası hüviyetinde görünmek için elinden geleni yapmıştı. Ses muhabirlerini de Güler'in doğum günü partisine bunun için çağırmıştı. Kızıyla, karısıyla poz poz resim çektirecek ve hayranlarının gözünde mutlu aile reisi hüviyetine tekrar kavuşacaktı.
Cüneyt Arkın, yerli sinema seyircisinin değer yargılarının çok sıkı ve dar olduğunu gayet iyi biliyor, evini - barkını, eşini - evladım ihmal eden çapkın ve şımarık bir erkek olarak görünmenin zararım iyice hesaplayabiliyordu. Karısını boşamış bir erkek olmamak, aynı zamanda şöhretinin ve servetinin tehlikeye girmemesi için barışseverliğini gösteriyor ve 30.000 lira «tıp fakültesi borcunu» ödediği karısı, garip komplekslerinin ve baldızının tavsiyelerinin tesirinde kaldığı için, açtığı boşanma davasından vaz geçtiği halde, koca evinden çocuğunu alıp kaçmakta hiç bir sakınca görmüyordu...
Bu dava, milyonlarca sinema seyircisinin gözünde «ciddi aile reisi» olarak tanınmak isteyen bir yerli sinema yıldızıyla, önceleri opera sanatçısı olmak isteyen bir kadın doktorun garip ve kompleksler içindeki serüvenlerinin sadece bir parçasıdır.
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 7. SAYISI