Doğumunun 100. Yılında Musahipzade Celal’i Anıyoruz

Şimdiki gençlere «Musahipzade Celal Bey kimdir?» diye bir soru sorarsanız cevabını pek alamazsınız. Halbuki Musahipzade, Türk tiyatro yazarlarının en renkli, en canlı simalarından biridir. Dram, trajedi yazmamıştır, ama klasik, ölmez bir tiyatro yazarımız olmuştur.

«Musahip», eski devirlerde zengin, devlet adamlarının yanlarında bulundurdukları, hoş konuşan kimselere verilen addır. «Güzel sohbet eden, tatlı dilli, bilgili, ince, orijinal kişi,» anlamına gelir. Musahipzade Celal’in ecdadı işte böyle kişilermiş. Kendisi de ecdadına layık bir evlat olmuş ve sanatkar kaleminden koca Osmanlı İmparatorluğumun tiplerini ebediyen yaşayacak bir kuvvette bugünkü nesillere hediye etmiş.





Mehmet Şükrü Erden: (Mütercim, Şehir Tiyatrosu dramaturgu): «Musahipzade Celal Bey kadar konuşmayı seven ve iyi konuşan adam pek azdır. Bence, onun tiyatro yazarlığında başarı kazanmasının sebeplerinden biri de budur,» diyor ve ilave ediyor: «Celal Beyin başarısının sırrı şu üç noktada hülasa edilebilir: 1) Musahip oluşu. Herkesle, seviyesine göre en ziyade ilgileneceği konular üzerinde kolaylıkla ve en tabii bir tarzda konuşabilmesi ve bundan zevk duyması, 2) Ortaoyunu oynayan arkadaşları arasında bulunup temaşa sanatını bir de aktörlük cephesinden görüşü. Bunun neticesi olarak komedide karakter yaratmanın önemini daha başlangıçta sezmesi, 3) Bu işe bütün hayatını vermesi. Hemen her eseri bir yıl süren bir çalışmanın mahsulüdür. Eserlerine bütün ruhunu, dimağını ve olanca samimiyetini vermiştir.»



Özdemir Nutku (Tiyatro eleştirmecisi): «Musahipzade'nin Türk tiyatrosu içindeki yeri, geleneksel Türk tiyatrosundan yararlanıp toplumsal taşlamada başarı kazanmış oluşudur,» diyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: «Musahipzade Celal, İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçılarının ortaya çıkarttığı ve yalnızca bu tiyatronun sanatçıları tarafından hakkı verilerek oynanan bir yazardır. Geleneksel Türk tiyatrosu türünü yakından tanıyan ve özellikle ortaoyunu türünü çok iyi bilen Musahipzade, eserlerinde geleneksel Türk tiyatrosunun çeşitli niteliklerini kullanır.»





MUSAHİPZADE VE TİYATRO

- «Çocukluğumdan beri Ortaoyununa ve tiyatroya karşı, kendimde fevkalade bir inhimak (eğilim) görürdüm. Manakyan Kumpanyası'nın çeviri oyunlarındaki sahne ölçüleri, mizansenleri ve konuşma şekillerinden bir okul gibi yararlanır, kendi kendime eser yazmak arzusu duyardım. Bab-ı Aliye devam ettiğim zaman, oradaki yazı işleri görevimden fırsat buldukça, oyun konuları tasarlar, birçok sayfalar karalardım. O tarihlerde benim gibi bir heveskarın eserini götürüp vereceği bir tiyatro olmadığı gibi, kabul olunsa da oynanmazdı, yasaktı.»





1932 yılında Mehmet Şükrü Erden'e (Pazartesi - Perşembe) komedisinin oynanması münasebetiyle verdiği mülakatta böyle söyleyen Musahipzade Celal, 20 temmuz 1959 pazartesi akşamı hayata gözlerini kapadığı zaman 19 eserin sahibi bulunacak ve bu oyunlar zaman zaman sahnelerimizde, renkli bir janrın canlı örnekleri olarak tekrarlanacaktı.

Musahipzade'nin, yazıldığı devirlerden uzaklaşıldıkça, değerlenen, kıyafet, örf, adet, dil, uyuşuk memur tipleri, meddahlar, eski halk türküleri, helva sohbetleri, kocakarı ilaçları, goygoycular, seyyar kuklacılar, kadınlara düşkün memurlar, iş adamları, papazlar, kadınların erkek kıyafetiyle oynadıkları oyunlar, masal malzemeleriyle süslenmiş tuhaf hikayeleri ile haşır neşir olan, çoğu müzikli bu oyunları tazeliklerinden bir şey yitirmeyerek zamanımıza kadar oynana gelmişlerdir.





Musahipzade Celal, eserlerinin yazılış amacını da şöyle anlatır: «Eserlerimde eski gelenek ve adetleri, batıl inanışları ortaya koymak, eski yaşayış ve giyiniş tarzını, harem ve selamlık hayatını olduğu gibi göstermek, velhasıl tarih perdesi altında unutulmaya mahkum olan geçmiş varlığımızın güzel ve çirkin safhalarını sahnede canlandırmak isterim.»

Onun oyunlarında tekniğin büyük önemi yoktur. Pek büyük entrikalara yer verilmez. Eski hayatımızın irili ufaklı, kıyıda köşede kalmış ne kadar tipi varsa, hepsi bu 19 oyuna serpiştirilmiştir. Böylelikle oyunları bir «tipler müzesi» sayılabilir. Bazı oyunlarında bu tiplerin birbirleriyle adeta bir «kendilerini beğendirme yarışı» na çıktıkları görülür. Onun oyunları, yıllarca önceki hayatımızın müzelik olacak tiplerini, başarıyla gözlerimizin önüne seren bu komedilerdir.



Bize mahsus bir hayatı, bir kuyumcu titizliğiyle işleyen Musahipzade'ye aynı zamanda bir fars yazarıdır da diyebiliriz.

1912 yılından 1968 yılına kadar, 56 yıla yakın bir zamandan beri tazeliğini yitirmemiş eserlerle Musahipzade Celal hala yaşıyor.

100'üncü doğum yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu yöneticilerinin Musahipzade'nin piyeslerini oynaması çok yerinde ve çok önemli bir tiyatro olayıdır. Bu kadir - kıymet bilen çalışmasından dolayı İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun idareci ve sanatçılarını tebrik ederiz.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 28. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir