Dünya Sinema Tarihi



ÜÇ AHBAP ÇAVUŞLAR: Mary Pickford, güzel olduğu kadar akıllı, akıllı olduğu kadar da becerikli bir iş kadınıydı. Hollywood'da kurt iş adamlarının başaramadıkları işleri Mary Pickford, kolayca ve kısa bir zamanda başarabiliyordu. Nitekim kadınların değil, şirket sahibi, sinemada söz sahibi bile olamadıkları bir devirde David Griffith, Douglas Fairbanks ve Charlie Chaplin ile ortaklaşa bir film şirketi kurmuştu. Yakışıklı aktör Douglas Fairbanks ile genç komedyen Charlie Chaplin, Mary Pickford'un ısrarı üzerine patronluğa heveslenmişlerdi. Sonradan bir çok el değiştiren United Artist kuruluş devirlerinde olduğu gibi bugün de hâlâ dünya sinemasına başarılı eserler kazandıran şirketlerin başında gelmektedir. Sinemanın ilk kadın patronu Mary Pickford, bu kadarıyla da kalmamış, şirketin ortaklarından Douglas Fairbanks ile de evlenerek işi daha sağlama bağlamıştı.





İLK POLLYANNA: Pollyanna dünya çocuk edebiyatının en ünlü kahramanlarından biridir. Filmciler büyük romanlara yavaş yavaş el atarlarken, hem çocuklara, hem de büyüklere terbiye dersi veren bu eseri de filme almadan edemediler. 1920 yılında yeni yeni isim yapmaya başlayan Helen Jerome, romandaki kız çocuğuna tıpatıp benziyordu. Rejisör Paul Powell bu ünlü romanın filmini çevirmeye başladığı zaman, Pollyanna'nın büyük bir ilgi uyandıracağını tahmin etmişti. Fakat netice umduğu gibi çıkmadı. Çünkü 1920 yılında. Birinci Dünya Savaşı'ndan çıkmış olan milletler sinemaya sırf eğlenmek için gidiyorlardı. İşin içine nasihatler, tavsiyeler girince film pek tutulmadı. Ancak Helene Jerome'nin Pollyanna rolündeki başarısı takdir edildi. O tarihten sonra çevrilen Pollyanna filmlerinin hiç birinde, hiç kimse Helen Jerome'nin başarı çizgisine ulaşamadı. Pollyanna'nın başarısızlığından sonra filmciler, «sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer» düşüncesiyle, film konularını seçerken daha titiz davranmak istediler. Fakat çeşitli olaylar filmcilere tövbelerini kısa zamanda tamamen unutturuverdi.





AVRUPA'DAN GELEN DEHŞET DALGASI: Robert Wiene'ye «Doktor Caligari'nin Odası» isimli senaryo verildiği zaman, Berlin tiyatrosunun bu ünlü şahsiyeti, eserin mükemmel bir dehşet filmi olacağına hemen inanmıştı. Fakat buna rağmen eseri kesip biçmeyi, aklının hükmettiği şekilde değiştirmeyi ihmal etmedi. Wiene'nin 1919'da çevirmeye başladığı film, dünya sinemasının ilk ve en müthiş dehşet filmi olarak yıllarca hafızalardan silinmemiştir. Bugün soyut sinema türü üzerinde denemeler yapan filmcilerin, «Dr. Caligari»den büyük ölçüde faydalandıklarına şüphe yok. Robert Wiene, filminde alışılmamış kamera oyunlarını denemiş, kostümler, dekor ve ışık oyunlarıyla seyirciyi dehşet içinde bırakmıştı. Bir yıl sonra bu film Amerika sinemalarında da gösterilmeye başladı. Baş rolde Werner Krauss ve Conrad Veidt oynuyordu.





KAZANÇ ARTIYOR: Seri filmlerin modasının saman alevi gibi söneceğini zannedenler, Perils of Pauline serisinin kazandığı başarıyı gözleriyle gördükten sonra bu düşüncelerinden vaz geçmek zorunda kalmışlardı. Sinema seyircisi, artık yüzlerini ezberledikleri kahramanların yeni yeni maceralarını sinemada seyretmekten büyük zevk alıyordu. Değişik çehreler ve değişik manzaralarla zihin yormaktansa perdede tanıdıkları kahramanların yeni maceralarını seyretmeyi tercih ediyorlardı. «Perils of Pauline» serisinin tutulmasında filmin başyıldızı Pearl White'in büyük rolü olmuştu. O devirde sinema artistlerinin birçoğu kazandıkları parayla Atlas Okyanusu'nu aşmak imkânını bile bulamazlarken P. White, bu film sayesinde Fransa'da kendine güzel bir villa satın aldı.





İSVEÇ'LİNİN KADERİ: Hollywood Birinci Dünya Savaşı'ndan eni konu yararlanmış, filmciler ellerinden geldiği kadar Harbi istismar etmişlerdi. Bu arada Hollywood' da Orta ve Uzak Doğu'yla ilgili filmlerin de çevrilmesine başlanmıştı. «Arapça değil mi, uydur uydur söyle!» kabilinden, «konusu doğuda geçmiyor mu, dilediğin gibi at!» prensibini benimseyerek doğunun sihrini dile getiren filmler çevirmeye başladılar. Bu arada Doğulu sihirbaz rollerine de İsveç'li aktör Warner Oland'ın çıkarılması uygun görüldü. Böylece sihirbaz rollerinin gediklisi oldu.





MENDİL ALMAYI UNUTMAYIN: David W. Griffith, günün birinde seyircilerin özellikle kadın seyircilerin sinemada bol bol ağlamaktan hoşlandıklarını keşfetti. Ailesinin adını kirleten talihsiz genç kızlar, aşkta büyük haksızlıklara uğrayan zavallı kadınlar, sinemanın kadın seyircilerini gerçekten pek ilgilendiriyordu. Dünya gençliğinin yeni bir cereyana kapıldığını fark eden anne ve babalar, sinemalarda da bu çeşit aile dramlarını seyredince «Dünyanın sonu geldi galiba?» teranelerini birbirlerine tekrarlamaya başlamışlardı. Griffith, Lond Island civarında kurduğu çiftlikte işte böyle acıklı filmler çevirmeye başlamıştı. Bu türdeki ilk filmi «Way Down East» idi. Griffith, «Way Down East»te günah işleyip evinden kovulan temiz aile kızının dramını anlatmıştı. Bu filmin seyircileri hıçkıra hıçkıra ağlatıp ağlatmadığını bilemeyeceğiz ama, baş yıldızı Lilian Gish'in yüzünü ziyadesiyle güldürdüğü muhakkak.





YUVAYA DÖNÜŞ: Birinci Dünya Savaşı'na katılan aktörlerin birçoğu bir daha sinemaya dönememişlerdi. Fakat Conrad Nagell, savaş bitip asker kıyafetini sırtından çıkarır çıkarmaz Hollywood'a döncü. Tekrar eskisi gibi kamera karşısında değişik tipleri canlandırmaya başladı. Conrad Nagell'in beyazperdeye dönmesine hayranları kadar filmciler de sevinmişlerdi. Aktör, «The Fighting Chance» (Uçma Şansı) isimli filmde Anna Nillson ile baş rolleri paylaştı ve büyük başarı sağladı.





BİR YILDIZ DOĞUYOR: Bundan kısa bir süre önce ölen sessiz sinema devrinin yıldızlarından Mae Murray'i hatırlayacaksınız. Yıldız, Broadway müzikallerinde oynadıktan sonra «Ziegfield Çılgınlıkları» isimli müzikal filmdeki başarısıyla sessiz sinemanın en şöhretli artistlerinden biri oluvermişti. Filmciler bu ilk müzikal film denemesinin başarısından cesaret alarak dünya sinemasında «Müzikal Film» çığırını açtılar.





ZORO'NUN İLK İŞARETİ: Filmciler için maskeli haydut Zoro bitmez tükenmez bir konu hazinesidir. Her nesil değişişinde hemen yeni bir Zoro filmi piyasada arzı endam ediverir! Bu sebeple sinemaya meraklı olup da Zoro filmini görmemiş bir kimse yok gibi bir şeydir. «Zoro'nun İşareti» filminin ilk defa ne zaman çevrildiğini mi merak ettiniz? Hemen söyleyelim. 1922 yılında... Bu rolü ilk defa oynamak şerefine de Douglas Fairbanks nail oldu! Onun ölümünden sonra oğlu, daha sonra da Tyrone Power Zoro'lu filmlerde rol aldılar. Geçen yıllarda da bu konuya yeniden el atıldı. Sinemada şöhrete ulaşacağı tahmin edilen genç aktörlerin bir kere «Zoro'nun İşareti» filminde oynaması da âdet oldu. Fakat baba Douglas Fairbanks'ın çevirdiği «Zoro'nun işareti», bu filmlerin ilki olması bakımından önem taşımaktadır. D. Fairbanks'ın oynadığı Zoro filmlerinin kadın oyuncusu Marguerite dela Matte'ydi.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 13. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir