Uğur Güçlü’nün Filmi Bitti
Sarıyer'le Kilyos arasındaki Zekeriya köyü Türk sinemasının açık hava platolarından biridir. Halkının yardımseverliği, İstanbul'a bu kadar yakın olmasına rağmen tipik bir orta Anadolu köyü havasını taşıması yüzünden, konusu köyde geçen filmleri çekenler minibüse atlarlar, Zekeriya köyüne giderler. Kervan Film de «Eşkiya Kanı» adlı filminin harici sahnelerini bu köyde çekti. Biz filmin adını öğrendiğimiz zaman, «Demek yeniden efe filmleri modası başladı,» demiştik. Onun için köye gidip de efe, kızan kıyafetli artist göremeyince hayli şaşırdık. Hemen filmin rejisörünün yanına gittik.
Konuyu bize anlatan Yavuz Figenli merakımızı giderdi. Filmin konusu zamanımızda geçiyor. Yerli filmlerin yapısına uygun düşen klasik hikayelerden biri. Ağa'dan intikam almak için dağa çıkan Hekimoğlunu kan davasının şerrinden kurtarmak için İstanbul'a kaçıran ana, kötü kalpli ağanın iyi kalpli güzel kızı. İstanbul'da okuyan ve köyüne bir delikanlı olarak dönen çocukla, ağanın kızı arasında doğan büyük aşk ve mutlu son. Filmin en enteresan tarafı bu filmin başrollerini 1968 SES Sinema Artisti Yarışması'nda kızlar arasında ikinciliği kazanan Ülkü Özen'le, erkekler arasında üçüncü olan Aykut Bora'nın paylaşması...
«Eşkiya Kanı»'nın kalabalık bir kadrosu var. Erol Taş, Cahit Irgat, Süha Doğan ve Muhterem Nur gibi dört «iyi oyuncu» ve ilk defa başrole çıkan iki «genç»... Hemen aklımıza bir «Acaba?...» sorusu takıldı. Bunu rejisöre açtığımız zaman Yavuz Figenli, «Filme başlarken ben de aynı korkuyu duydum. Dört tecrübeli ve iyi oyuncunun yanında, iki «yeni başrol oyuncusu» ne yapar? Acaba tempoyu aksatmazlar mı? diye düşündüm. Ama endişelerim yersizmiş. SES'in yarışmasını kazandıktan sonra bu filmle sinemaya başlayan ülkü Özen umduğumdan da kabiliyetli çıktı. Tabii tiyatrodan gelmesi ona kamera karşısında büyük bir rahatlık sağlıyor. Aykut da çok kabiliyetli, zeki ve anlayışlı bir genç. İkisiyle de rahat çalışıyorum. İkisi de genç, ikisi de hevesli, ikisi de sinemayı meslek olarak kabul etmişler, iyi niyetle çalışıyorlar. «Dört «kurt» da onlara ellerinden geldiği kadar yardımcı oluyor...»
Bu arada gözümüz Ülkü'yle, Aykut'a takıldı. Ülkü'ye nazaran bir filmlik tecrübesi olan Aykut bir köşeye çektiği Ülkü'ye bazı tavsiyelerde bulunuyordu. O sırada reji asistanı oyuncuları kamera karşısına davet etti. Biz de bir köşede çalışmayı seyre başladık. O sırada yanımıza yerli sinemanın rejisör - senarist ve karakter oyuncularından Süha Doğan (Avni Doğan'ın oğlu) geldi. Süha Doğan lise mezunu, yabancı dil bilen ender artistlerimizden biri. Fırsatta faydalanıp ona da Ülkü'yle Aykut hakkındaki düşüncelerini sorduk. «Birinin ilk, ötekinin de ikinci filmiymiş,» dedi. «Bu kadar kısa bir zamanda yerli sinemada başrole çıkmak büyük bir şanstır. Benim gördüğüm kadarıyla ikisi de kabiliyetli ve terbiyeli gençler. Biliyorsunuz kabiliyetle, terbiye, iyi niyetle birleşince insanı yerli sinema zirvelerinde dolaştırır...»
Biraz sonra o gün çekilecek sahneler tamamlandığı için hep birlikte minibüse dolduk ve İstanbul'a doğru yola çıktık. Film şirketinin önünden ayrılırken Ülkü Özen, «Sinemaya umduğumdan çabuk intibak edeceğim. Sete gelmeden senaryoyu defalarca okumam, ayna karşısında prova yapmam ok faydalı oldu,» derken, Aykut Bora da, «Etrafımdan gördüğüm teşvik, çalışma azmimi kamçılıyor. Gönüllü Kahramanlar ilk filmimdi. Kimseyi tanımıyordum, çok çekingendim. İlk filmimi bitirir bitirmez başrol oynamam için teklif aldım. Evimi Bursa'dan İstanbul'a taşıdım. Sinemayı bir meslek olarak seçtim, benimsedim,» diyordu. Bizce Eşkiya Kanı setinin en enteresan tarafı şu: İşçisinden rejisörüne, artistinden figüranına kadar herkes aynı fikirde birleşmiş. «Eşkiya Kanı iyi bir film oluyor ve bu film Türk sinemasına iki yeni yıldız kazandırıyor.» Türk sineması hesabına sevinilecek bir olay
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 25. SAYISI