Vamp Kadın Devlet Devrim




Devlet Devrim Türk sinemasının «Karabatak» kızlarından biridir. Aynı günlerde çevrilen birçok filmde peş peşe roller alır; nefes alacak vakti olmaz; sonra bir bakarsınız ortadan kayboluvermiş. Neden sonra, bir gazete veya dergide onun «Mısırlı» babasından kalan «milyonlarla» ilgili bir demecini, bulursunuz. Aradan bir iki gün geçmeden Devlet Devrim, yine filim setlerine dönmüş «tutturabildiğine» rol aramaktadır.






Bugünlerde yine setten sete, filmden filme koşup duruyor:

– «Keramet bende değil, elbiselerimde!» diyor, «Soyunur musun? dediler. Aynada kendimi seyrettim, baktım fena değilim: «Soyunurum» dedim. Üstümdekileri attıkça film teklifleri de çoğaldı.» Sinemamızın «Kara boncuk» u hem anlatıyor, hem de (alışkanlıktan olacak) üstündekileri çıkarıyor. Nihayet, içine giydiği bikini mayosuyla kalınca:

– «Siz de bakın, sinemada soyunan kadınlardan hangisinin vücudu benimkinden daha güzel? Kendine güvenen varsa buyursun. Hodri meydan!…» diye meydan okuyuverdi…






Devlet Devrim sinemaya «masum kız» olarak girmiş, bu tipte dikiş tutturamayınca işi «vamp» a, kötü kadına dökmüştü. Vücudunun güzelliği yanında, genç oluşu, önceleri onun bu tipte istediği gibi roller almasına engel oldu. Sonra, sonra beyazperdede vamp sıkıntısı çekildiği bir dönemde Devlet, yeniden Yeşilçam’a dönüp işine dört elle sarılınca teklifler yağmaya başladı. Bugünkü hale bakarsak «Bütün Yeşilçam, Devlet Devrim’in arkasında kuyruğa girmiş…» demek yanlış olmayacak.



Devlet Devrim Moda’da büyümüş bir genç kadın. Her Modalı gibi denizi çok seviyor. Geçen yıllarda, işleri bu kadar çok olmadığı için sık sık denize girme fırsatı bulabiliyordu. Bu sene işler birbiri üzerine binince ilk defa o gün denize girebildi ve bol bol yüzdü:

– «Hem İstanbul’da yaşa, hem denizden istifade etme. Olacak iş mi?» diyor, ama para da tatlı geliyor olacak ki, hiç bir teklifi geri çevirmiyor.






Devlet Devrim «koyu esmer» denen tiplerden. En büyük özelliği de çok açık yeşil renkli gözlere sahip olması. Birçok yıldızlarımızın aksine teninin renginden şikayetçi değil:

– «Tenim bembeyaz olsaydı ne fark ederdi yani?…» diyor. «Hem benim güneşte onlar gibi fazla yanmak diye bir endişem de yok…»



Bu sözü üzerine ona bu gibi sözlerin «Beni Allah yakmış zaten…» diye bittiğini hatırlatınca gülüyor.

– «Ne yakması Allah aşkınıza,» diyor. «Bütün kadınlar yaz boyunca Allah’ın güneşinde, benimki gibi bir tene sahip olmak için yanıyorlar. Allah aslında onları yakıyor. Beni ne kadar sevdiğini buradan da anlayabilirsiniz. Güneşinin bile beni yakmasına razı olmamış…»

Devlet Devrim, son bir defa daha denize girip, bol bol yüzüyor. O kurulanırken denize bakıyoruz. Güneş çoktan batmış, ortalık koyu bir renge bürünmüş.






– «Deniz az önce maviydi, şimdi karardı, neden böyle olduğunu biliyor musunuz?» diye sorunca hayretle yüzüme bakıyor.

– «Deniz sizin renginizi aldı, bir daha bu kadar çok denizde kalmayın» diyoruz. Katıla katıla gülüyor ve ilk filim setinde hemen çıkartmak üzere elbiselerini giyiyor.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 28. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir