Filiz Akın, Mustafa Pehlivan’a Elense Çekti



«Cazgır» bunları bağırıp söylemeden önce davulcu ile zurnacıyı susturdu. Ondan sonra iki pehlivan «Peşrev» e, yani güreş hazırlığına başladılar. Ahenkli ve mevzun bir şekilde oynayıp zıplıyorlar, arada bir «elense» çekiyorlar, birbirlerinin gücünü, kuvvetini tartıyorlardı. Yeşil çimenler üzerinde zeytin yağ tenekeleri, yağlı «kisbet» ler vardı. Pehlivan Zülküf Karabulut, idman «verdiği» arkadaşı Ordulu Mustafa'ya pür dikkat bakıyor, seyirciler heyecanlanıyor, davulun tokmağı «Güm! Güm!» diye vurdukça sanki yüreklerin çarpıntısına tempo tutuyordu!





Bu manzara Edirne'de, Kırkpınar'da veya bir yağlı güreş meydanında değil, Erenköyü'nde Ethem Efendi caddesinde, İhsan Sokullu'nun bahçesindeki yeşil çimenler üzerinde geçiyordu. Üç defa Kırkpınar'da baş pehlivanlığı kazanan «Altın Kemerli» Ordulu Mustafa (Düzce'de oturur) hangi pehlivanla güreşiyordu, acaba tahmin edebilir misiniz?

Ne kadar düşünseniz bulamazsınız. Bu pehlivan, sarı saçlı, açık kahverengi gözlü, 1.69 boyunda, 55 kilo ağırlığında, 25 yaşındaydı. Adı da Filiz Akın'dı! Meşhur sinema yıldızı, anlı-şanlı Filiz Akın.





Bu ilgi çekici manzaranın nasıl hasıl olduğunu açıklayalım:

Kırkpınar'da Başpehlivanlık kemerini (40.000 lira değeri var) kazanan Ordulu Mustafa evine dönerken «Yuvana Dön Baba» filminin çevrildiği bu köşke uğradı. Edirne-Düzce yolu Erenköyü'nden geçerken, «Dur şurada bir filim çevriliyor. Adapazarı'nda, annesinin köyünde kendi adına güreşler tertip ettiren «Ayşecik», asıl ismiyle Zeynep Değirmencioğlu da oynuyor. Sen pehlivansın, o da pehlivanlara altın ödüller dağıtan bir sinema yıldızı. Tanışın. Hem de Ediz Hun ve Filiz Akın var o sette,» demiştik. Ordulu Mustafa Pehlivan teklifimizi kabul etti. Nasıl film çekildiğini de merak etmişti. Sette artistlerle tanıştı, el sıkıştı. Onlar onu tebrik etti, Pehlivan da teşekkür etti. Bunlar pek olağanüstü şeyler değildi. Ama Filiz Akın'ın ortaya çıkıp Ordulu Mustafa Pehlivan'a «meydan okuması» ilgi çekici bir olaydı.





Biz de hemen fotoğraf makinemizi kaptık, onların güreşini çektik. Ordulu Mustafa Pehlivan yağlandı, kispet giydi. Davullu zurnalı bir güreş seyrettik. Hani Abdülaziz'in huzurunda yapılan saray güreşleri varmış ya? Onun gibi bir şey... Ama buna «saray güreşi» değil, «sinema güreşi» demek daha doğru olacak galiba! Bu sinema güreşinde «tırpan», «künde», «kemane», «sarma», «boyunduruk», «kazık», «çapraz», «köstek», «kepçe», «kaz kanadı» gibi oyunların kimi uygulandı, kiminin adı geçti! Ordulu Mustafa Pehlivan ile Yeşilçamlı Filiz Pehlivan'ın kiloları denk değildi, biri 110 geliyordu, öteki (tam yarısı) 55 çekiyordu, işte bu yüzden Filiz'in fendi Ordulu koca Mustafa'yı yenemedi!...





Altın kemerli başpehlivan yıkanıp, kispetini torbasına koyduktan sonra, gelmesini dört gözle bekleyen Düzceli hemşerilerine kavuşmak üzere otomobile bindi. Filiz arkasından hem el sallıyor, hem de sesleniyordu: «Önce 55 kilo alacağım, sonra da elinden er meydanı Kırkpınar'da kazandığın altın kemeri... Bu kemer yeni diktirdiğim limon küfü elbiseme çok güzel yaraşacak!»

Eee, onlara da sinemanın pehlivanları demişler... Yeşilçamlı bir artistle karşılaşıp yenilmeyecek bir pehlivan hatta bir baş pehlivan» olsa bile var mı şu dünyada!...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 28. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir