Fransızların İtalyan İlahı Yves Montand
Henüz küçücük bir çocuktum. Bir masanın başına beş kişi toplanmıştık. Annem, babam, iki kardeşim ve ben. Sözde yemek yiyecektik ve hepimizin karnı zil çalıyordu. Biz, ‘Ne yemek var?’ diye birbirimize sorarken, babam dua edip masadan kalktı. Annem de doğruldu, bizi ellerimizden tuttu ve yataklarımıza götürdü. Midemiz kazınıyordu, fakat o akşam bir lokma ekmek bile yiyemedik. O günün hatırası hafızamdan hiç silinmedi ve ben hayatta muvaffak olmak için bütün gücümle çalıştım. En büyük kuvveti de aç geçirdiğim günleri hatırlamakta buldum. O zaman daha azimle, daha hırslı bir şekilde mücadeleme devam edebiliyordum. Benim, yaşama savaşı dediğim bu bitip tükenmeyen mücadelede başlıca yardımcım da karım Simone oldu…»
Paris'in Dauphine Meydanı'na bakan apartmanın zemin katında, Yves Montand bir gazetecinin sorularını cevaplandırmaya böyle başlamıştı. Bina, dıştan son derece mütevazı görünüşlüydü. Loş bir antre ile Montand'ların dairesine giriliyor ve upuzun bir koridor, geniş bir salona açılıyordu.
Yoksul bir İtalyan ailesinin çocuğuydu Yves Montand. Her İtalyan gibi, küçük yaşta şarkı söylemesini öğrenmişti. Şöhretli aktör şimdi: «Çocukluğumda her işe girip çıktım» demektedir. «İtalya'da iken bakkal çıraklığı, gazete satıcılığı yaptım. Sonra ailece Marsilya'ya göç ettik. Bu defa bir fabrikada çalışmaya başladım. Henüz on bir yaşındaydım o zamanlar. Fakat kanunen küçük çocukların çalışması yasak olduğu için yaşımı büyüttürdük. Bir süre en ağır işleri yaptım, fakat şarkı söylemekten hiç bir zaman vazgeçmedim. Çevrem de beni bu konuda teşvik ediyordu. Ama benim gözüm artistlikteydi. Dünyaca meşhur bir sahne sanatçısı olmayı hayal ediyordum.»
Profesyonel olarak ilk şarkı söylediği günleri için Yves Montand: «Sisli hatıralarımın karanlık örtüleri altında kaldı. Teferruatı hatırlamıyorum, ama hiç bir zaman başarısızlığa uğramadım» diyor.
Bugün Fransa'nın en popüler aktör şarkıcısının yüzüne talih yavaş yavaş gülmüştü. Şöhreti önce Fransa'ya yayıldı, sonra ülke sınırlarını aştı. Artık, milletlerarası piyasada imtihan vermesi gerekiyordu. O, kestirme yolu değil, dikenli ve zorlu olanını tercih etti. Yurt dışındaki ilk konseri için Hollywood'u seçti. Hem de basit bir müzikholde değil, bir tiyatro sahnesinde konserler verecekti. Yves'in hayali kolay gerçekleşmedi. Bu arada Simone Signoret'ye rastlamış, ona aşık olmuştu. Simone için bugün herkes «Fransız sinemasının geçinilmesi en zor kadını» der. Fakat Yves Montand onun ruhuna hitap etmesini bildi, evlendiler. Ve Yves, Hollywood'daki süksesini evli bir sanatçı olarak yaptı.
Bugün birçok şarkıcı, artist, medeni durumlarını hayranlarından titizlikle gizlerlerken Yves'in ki büyük cesaret işi idi. Fakat o, her türlü tenkidi en acı bir şekilde sanatçının yüzüne çarpmasını bilen Hollywood seyircisinin karşısına yenilmez azmi ile çıktı ve tam üç hafta çılgınca alkışlandı. 1959'daki bu başarısından iki yıl sonra, yine üç haftalık bir kontratla sinemanın başkentine çağırılan sanatçı, konserleri ve tek kişilik gösterileri ile 8 hafta afişte kaldı ve sonunda kendi isteği ile Fransa' ya döndü.
Sahnedeki başarısı, onu hemen aynı tarihlerde rejisörler tarafından da aranılan bir isim haline getirdi. Yurdumuzda da oynayan «Dehşet Yolcuları», Yves Montand'ın ilk çevirdiği filmleri arasında en çok beğendiğidir. Sonra, birbirinden güzel roller oynadı. Yine geçenlerde, İstanbul sinemalarında oynayan «Caniler Ekspresi», iki yıl önce çevirdiği ve otomobil yarışçılarının hareketli hayatını canlandıran «Grand Prix» isimli film, ünlü rejisör Alain Resnais' nin «Harp Bitti» si ve nihayet ona «Avrupa'nın en iyi aktörü» armağanını kazandıran «Yaşamak İçin Yaşamak» isimli film, şöhretini beyazperde Alemine perçinledi.
«Sinema veya tiyatro aktörlüğünden hangisi daha zordur?» şeklindeki bir soruya Yves Montand, «Gerçek bir sanatçı için ikisi de kolay» demektedir. Onun nazarında «One Man Show» denilen tek kişilik gösteriler kadar sanatçıyı yorabilecek bir şey yoktur. Bu yoruculuk yüzünden de artık böyle tek kişilik gösterilere çıkmadığını söylemektedir.
Yves Montand, orijinal fikirli bir sanatçı. Bir kere, bu devirde dünyaya geldiğine pişman. Hayattan şikayetçi değil belki, fakat yaşadığımız günlerin daima yeni ve beklenmedik olaylara gebe olduğunu söylüyor. Lüksten hiç hoşlanmıyor.
Bunca yıldır en bereketli bir meslekte çalışan Yves Montand, çok zengin olup olmadığı sorusunu, açık bir şekilde cevaplandırıyor:
- «Biraz param var. Fakat ben hiç bir zaman madde zenginliğine değer vermedim! Benim gerçek servetim yakın dostlarımdır. Bunların sayısı belki ikiyi, üçü geçmez. Listenin en başında da karım Simone yer alır.»
Her cümlesinde karısının adını anan, ona olan hayranlığından bahseden Yves Montand, aslında çapkın bir aktör olarak şöhret yapmıştır. Ve Marilyn Monroe ile olan macerası da henüz hafızalardan silinmemiştir. Ama bugün Marilyn adı, onu sanıldığı şekilde etkilemiyor. Ondan bahsederken: «Ölümüne en çok üzüldüğüm insanların başında Marilyn gelir,» diyor.
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 2. SAYISI