Hülya Koçyiğit ve Selim Soydan Artık Kaçmıyorlar



- «Ohhh! Dünya varmış ! Hürriyet ne tatlı şeymiş meğer,» diye ikisi birden denizlerden esen rüzgara karşı, Karadeniz'in mavi dalgalarının devamlı uğultusuna karşı, alabildiklerine bağırdılar. Adeta gürlediler.





Kilyos kıyılarındaydık. Buraya 10 milyon futbol seyircisinin, meraklısının ya futbol sahalarında seyrettiği, ya da gazetelerin spor sayfalarında resimlerini görüp adını okuduğu, Fenerbahçeli (eski Beşiktaşlı) futbolcu Selim Soydan ile, 10 milyon sinema seyircisinin tanıdığı, «Susuz Yaz» ın meşhur ve güzel oyuncusu, SES mecmuası «Sinema Artisti Yarışması» na girip yıldızlar kervanına katılan Hülya Koçyiğit ile gelmiştik. Bindiğimiz otomobil Peugeot markaydı ve Selim'e aitti.





Hayatımızı Selim'in ellerine teslim edip ta Etiler'deki Hülya'nın evinden buralara gelmiştik. Bizim «emanetimiz» belki önemli sayılmaz. Ama, beyaz tenli, kahverengi gözlü, iri burun delikleri sık sık açılıp kapanan Hülya Koçyiğit adlı meşhur kızımız da hayatını, mematını, her şeyini Selim'e teslim etmişti. Onlar önde oturuyordu, biz de arkada... Asfalt ve güzel manzaralı yollardan kuş gibi uçuyorduk. Sarıyer börekçisinin önünde bizi görüp tanıdılar, «Aaaaaa SES mecmuasında resimleri çıkan Selim ile Hülya! Bak, bak, bak...» diye bağırdılar.





Selim ile Hülya, artık «hayranlarından» kaçmıyorlardı. Elinde fotoğraf makinası olan bir amatör yaklaştı, «Çıt!» diye resimlerini çekti. İki sevgili bu sefer fotoğraf objektifinden kaçmadılar. Güle oynaya poz verdiler.

Otomobil Sarıyer'den Kilyos'a doğru, döne-kıvrıla çıkarken sordum: «Niçin bu kadar seviniyorsunuz çocuklar?»



Selim ile Hülya, koro gibi, bir ağızdan konuştu: «Bir şeyi gizli yapmak, hele gizli sevişmek bize bir suç işlemek gibi gelir. Sevişmek dersek, yanlış anlaşılmasın, aşk demek istiyoruz. Aşkımızı insanlara, bütün Türkiye'ye, dünyaya, hatta dağlara, denizlere bile ilan etmek istiyoruz şimdi...»





Arabadan indiğimizde Hülya koşmaya başladı. Bir taraftan koşuyor, bir taraftan da Selim'e bağırıyordu, «Yakalayamazsın» diye. Selim bu söz üzerine Dolmabahçe Stadı'nda futbol topunu kovalar gibi Hülya Koçyiğit'i kovalamaya başladı Hülya da hızlı kız hani I Ayağında hafif pabuçlar olan Selim, rüzgar gibi koşuyor, fakat Hülya'sını yakalamak şöyle dursun aradaki mesafeyi bile kapayamıyordu. En sonunda kovalamaca Selim'in galibiyetiyle bitti.



Yazdan kalma bu kış gününde ikisi de sanki mini mini birer çocuk olmuşlardı. Hiç bir şey, hatta dünya bile umurlarında değildi.

Hülya Koçyiğit, «keşke,» dedi, «fotoğrafımızı çekmelerine çok daha önce müsaade etseydik. Fotoğrafçılardan kaçmasaydık.»

Selim başını salladı. «Doğru, çok doğru,» diye Hülya'sına cevap verdi. Foto muhabirleriyle köşe kapmaca oynamaktan, o güzelim günlerin tadına varamadık.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 11. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir