Süleyman Turan’ın da Kızı Oldu




Son bir yıl içinde Yeşilçam yeni bir salgına uğradı. Artistlerimiz birbiri peşi sıra ana ve baba olmaya başladılar. Salgın sadece Sezer Sezin, Muzaffer Tema, Belgin Doruk ve Ekrem Bora gibi «eski kuşak» oyuncularını değil, Yılmaz Güney, Cüneyt Arkın gibi «yeni kuşak» oyuncularını da tesirine aldı ve adını saydığımız bu oyuncular kısa aralarla ya anne, ya da baba oldular.

Geçenlerde Esen Püsküllü’nün de bebek beklediğini duyunca artık her rastladığımız evli artiste «Bebek bekliyor musunuz?» diye sormayı adet edinmiştik. Bu soruyla karşılaşan çok artist de bize garip garip bakarken, Kemal Film platosunda rastladığımız Süleyman Turan aksine gözleri parlayarak:



– «Ağustos başında baba olacağım» demişti. Platoda Süleyman Turan’ın önemli rollerinden birini oynadığı «Merhamet» adlı filmin bazı sahneleri çekiliyordu. Bir sahnenin çekimi bitip yenisi hazırlanıncaya kadar Süleyman Turan’ı tutabilirsen tut! Soluğu, platoya yakın bir yerde kurulmuş lunaparkta alıyordu. Atlı karıncadan, kayık salıncağa, go-kart’tan, çarpışan otomobillere kadar önüne gelen her araca biniyor, eğleniyordu.

Tam, kuvvet gösterilerinin yapıldığı pavyonun önünde pazılarını şişirip gücünü ispata hazırlandığı sırada setten gelen bir işçi, onu telefondan istediklerini haber verdi. O önde biz arkada lunaparktan ayrıldık.






Süleyman telefonda konuşmuyor, sadece karşı tarafın söylediklerini soluk soluğa dinliyordu. Telefonu kapar kapamaz, havalara zıpladı…

– «Heeeyt… Baba oluyorum baba…»

– «Onu az önce söyledin, biliyoruz. Ağustosta.»

Ama o bizi kolumuzdan tutarak dışarıya sürükledi ve bir taksi çevirdi. Bir yandan da heyecanlı ve kopuk cümlelerle telefonda kayınvalidesiyle konuştuğunu anlatmaya başladı. Eşi Candan Turan aniden sancılanınca hemen aile doktoruna götürmüşler. Doktor, kısa bir muayeneden sonra «Hemen doğumevine.» demiş.






– «Yani şimdi hastaneye mi gidiyoruz?»

– «Evet. Kızımı, oğlumu… Şey yani, ya kızımı, ya da oğlumu göreceğim…»

Baktık, sevincinden yerinde duramıyor. Taksiden uçar gibi indik. Merdivenleri koşa koşa çıktık. Süleyman Turan’ı tanıyan bir hemşire yolumuzu kesti.

– «Siz burada bekleyin Süleyman Bey. Biz haber veririz.» dedi.

Biz kenardaki kanepeye oturduk. Süleyman Turan da karikatürlerdeki bütün «doğum bekleyen babalar» gibi koridorda volta atmaya başladı. Tam on dördüncü sigarasını söndürdüğü sırada hemşire geldi:



– «Gözünüz aydın! Nur topu gibi bir kızınız oldu» dedi.

Süleyman Turan, sevinçle doğumevinin çıkışma doğru koşarken, biz müsaade isteyip ayrıldık. İki gün bekledikten sonra yine doğumevine döndük ve henüz ismi konmayan küçük prensesin 51 cm. boyunda ve 3 kilo 400 gram ağırlığında olduğunu öğrendik. Biz konuşurken bir hemşire bebeği getirdi. Kızını seven babaya sorduk:

– «Kızın mini – etek giymek isterse ne yaparsm?»



– «Ben modern babayım» dedi. «Değil mini – etek, o isterse mini kundak bile alırım.»

Baktık, Süleyman Turan’la eşi, kızlarına dalıp gitmişler, müsaade isteyip ayrıldık.

Sizlere bir şey söyleyeyim mi? «Her gelin güzeldir» sözü çok eksik… Her «anne» en az bir gelin kadar güzel, çiçeği burnunda her «baba» Apollon kadar yakışıklı ve mağrur, her «bebek» de şirindir…

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 31. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir