Türkan Şoray Son Sözü Söyledi



Avrupa'dan dönen Türkan Şoray son sözü söyledi.

Yediden yetmişe kadar herkes Türkan Şoray» olayını merak ediyor, Türkan’ın dönüşüyle ortaya çıkacak hadiseler hakkında tahminler yürütüyordu... Nihayet Avrupa’dan dönen ve SES muhabirleri tarafından Kapıkule'den annesinin Topağacı’ndaki evine kadar takip edilen Şoray, «Artık her şey bitti» diyerek düğümü çözdü. Bu haberde, Türkan Şoray macerasını en geniş şekliyle bulacak, hiç bir yerde yayınlanmamış fotoğraflarla, sanki polisiye bir foto-roman okuyacaksınız.





• 13 nisan tarihli SES'teki yazımızı şöyle bitirmiştik: «Öyleyse üç ihtimalli bir ''Türkan-Toto'' oynayabilirsiniz. Hemen kalemi alın ve lütfen yazın: Türkan'ın takımıyla Rüçhan'ın takımı bir maç yapıyor. Netice: İki, bir veya sıfır...»

Gerçekten böyle oldu. Türkan ile Rüçhan'ın takımları çarpıştı ve neticede kuponu (1) diye dolduranlar «Türkan-Toto»yu kazandı!

SES'te yazımızın çıktığı gün Türkan Şoray da Türkiye hudutlarından dışarı çıkıyordu. Gündelik gazeteler olayı, «Türkan Şoray, Rüçhan Adlı'dan kurtulmak için Avrupa'ya kaçtı» şeklinde verdi.





Aynı gün Rüçhan Adlı ile konuştuk, «Yalan efendim, yalan» dedi. «Siz kimseye inanmayın, bana inanın. Türkan Şoray'ı Avrupa'ya ben yolladım. Barıştık, anlaştık. ''Dinlensin, dedikodulardan kurtulsun'' diyerek gönderdim. Yanında kimler mi var? Şey... Şoförün adı Suat Barutçu, tercümanın adı ismet Günden. Yanında tabii annesi Meliha Sav da var. Ben de beraber gidecektim. Fakat işlerim var, gidemedim. Yoksa Türkan benden hiç kaçar mı? Aramızda aşk var beyim, aşk! Türkan'la benim aramda büyük bir yaş farkı değil, büyük aşk var. O benden kaçmadı, onu ben gönderdim!»





Bu sözlerin gerçek olmadığı, hakikatin tam aksi olduğu, aradan 12 gün geçtikten sonra, 24 nisan 1968 günü akşamı, saat tam 21.31'de belli oldu. Türkan Şoray o gün Avrupa gezisinden dönmüştü. Otomobilden indiği anda Rüçhan Adlı'nın, annesi Meliha Sav'ın evinde olduğunu öğrenince, «Bu adamın evimde artık ne işi var?» diye bağırmaya başladı.

Böylece 8 senelik sinema artisti Türkan Şoray'ın hayatında yeni bir devir açılıyor ve «Rüçhan Adlı devri» tıpkı Osmanlı Tarihindeki «Lâle Devri» gibi bir ihtilâlle sona eriyordu!





«AVRUPA'DA NELER GÖRDÜM?»

Türkan Şoray ile yakın irtibat kuran SES mecmuası, Türkan Şoray'ın Avrupa yollarında «kayda değer» bir hadise yaşamadığını biliyordu. Sofya, Belgrad, Venedik, Milano, Zürih, Münih şehirlerinde sadece gezip dolaşan, dinlenmeye ve hadiseleri unutmaya çalışan Türkan Şoray, her gittiği şehirden kartpostal yolluyordu. Ama Rüçhan Adlı'ya değil, İstanbul'da kalan kız kardeşi Nazan'a... 12 gün içinde 40.000 lira sarf eden Şoray ve annesi, Avrupa'dan hemen hemen hiç bir eşya satın almadılar. Ancak, dört kişilik gruptan Rüçhan Adlı'ya üç defa, gizlice, haber uçmuş ve Rüçhan Adlı, Türkan Şoray'ı üç şehirdeki üç otelde, üç defa telefonla «rahatsız» etmişti. Türkan Şoray ise bu üç telefonu «çat» diye kapatmış, Rüçhan'la telefonda konuşmayı üç defasında da reddetmişti...





AYRILIK GÜNÜ: 24 NİSAN

Türkan Şoray'ın 24 nisan çarşamba günü saat 17'de Bulgaristan'dan Türkiye'ye, Kapıkule mevkiinden gireceğini biliyorduk. Arkadaşlarımız Kapıkule'deydi. Aynı gün saat 15'te Rüçhan Adlı, SES'e telefon etti ve «Kendisinin tasvibi üzerine Avrupa'ya yolladığını» söylediği Türkan Şoray'ın, İstanbul'a geleceğini bildirdi. Zambak sokaktaki mağazasına gittik. Orada endişeli, düşünceli, zayıflamış bir Rüçhan Adlı bulduk. (Şekerinin 270 olduğu söylentisini duymuştuk). Yanımızda bir bardak suyla hap yuttu ve sonra konuştu: «Bu akşam eve birçok fotoğrafçı, muhabir gelecek. Siz yarın sabah Türkan'ın evine gelin. Ben önce giderim. Siz tesadüfen gelmiş olursunuz. Geçen sefer çektiremedik.





Rüçhan Adlı’nın istediği, sadece bir ''beş dakika''ydı. Bilinen ikna kudretiyle bu kısacık zamanda ''işi halledeceğini'' umuyordu, ama Türkan sert ve kesin bir cevapla onu susturdu: «5 yıl dinledim, daha yetmedi mi?» Bu minimini, altı kelimecik, Rüçhan Adlı'yı adeta perişan etmişti... Nasıl etmesin? 4,5 yılı aşan beraberlik artık mazi olmuş, «Türkan Sultan» kafesten bir kuş gibi uçmuş, gitmişti!...

«Özür dileriz, şimdi çekin deriz. Siz de, hiç bir gazetecide olmayan, renkli fotoğraflarımızı baş başa çekersiniz!»





Rüçhan Adlı'nın bu hesaba göre 25 nisan perşembe sabahı evlilik resmi gibi muhabbet dolu fotoğraflarını çekecektik. Ama, biz Türkan - Rüçhan karşılaşmasının bir daha tekerrür etmesi ihtimalini de düşündüğümüz için, dört kişilik bir ekip halinde, Topağacı'nda 36 sayılı Kat apartmanının karşısındaki Tilla Pastanesinde karargahımızı kurduk.

O sabah, ilgi çekici bir olay geçmiş ve Prodüktör Turgut Demirağ ile Rüçhan Adlı, Taşlık'ta buluşmuşlar ve aralarında «tehdit» olayı üzerine konuşmuşlardı. Bunu da Rüçhan Adlı bize nakletmişti.





SON GECE

Kapıkule sınır kapısından Türkan'ın siyah Oldsmobile ile İstanbul'a doğru hareket ettiği ve yanında annesinden başka Rüçhan Adlı'dan ayrıldıktan sonra Türkan'ın menejeri olduğu söylenen Yücel Hekimoğlu'nun bulunduğu bildirilmişti. Tercüman da aynı otomobildeydi. Siyah otomobili, gazetecilerin otomobilleri takip ediyordu. Normal olarak üç saat sonra İstanbul'da olması gereken kafile tam dört buçuk saat sonra Topağacı'na ulaştı. Dört buçuk yıl beraber yaşayan iki eski dostun karşılaşması, o güne kadar Topağacı tarihinde görülmemiş bir vaveylanın da kopmasına sebep oldu.





SAAT: 21.31'DE...

Rüçhan Adlı, bir taksi ile gelip uzakta indi ve Kat apartmanının 8'inci dairesine çıktı. Kapıyı Nazan açtı. Rüçhan'ı içeri aldı. Rüçhan, Türkan'ın yatak odasına girdi. Buradan sokağı gözetlemeye başladı. Yanında kimse yoktu. Saat 21'i 30 dakika geçe Türkan'ın arabası apartmanın önünde durdu. Nazan Şoray ve Sezai Küçükcan aşağı inip «Rüçhan yukarıda!» diye Türkan'a haber verdiler.





Türkan, «Bu adamın benim evimde hâlâ ne işi var?» diye bağırdı. «Hemen bir otele gidelim. Haydi!» diye şoföre emir verdi. Fakat Rüçhan Adlı, dört katı dört saniyede inmiş ve arabanın sağ arka kapısını açarak Türkan'ın yanına zorla oturmak istemişti. Türkan, alt dudağını dişleriyle ısırdı ve elini yumruk yapıp Rüçhan'ı kuvvetle itti. Yücel Hekimoğlu her an tetikte bekliyordu. Rüçhan Adlı, Türkan'ın oturduğu taraftan otomobile girmenin imkansız olduğunu anlayınca, hemen öbür kapıya koştu. Açtı ve otomobile bindi, «Türkan Sultan»ın yanma oturdu, «Sana söyleyecek son bir sözüm var,» dedi. Bitkin ve terliydi. Gözlerinin altı yorgunluktan şişmişti.





Rüçhan Adlı ısrar ediyor, yalnız ve sadece Türkan'la konuşmak istiyordu. Fakat bu kalabalıkta buna imkan yoktu. Yücel ile arkadaşı Orhan, şoför Sezai, Nazan ve Meliha Sav iki eski dostun etrafında dolaşıyor, akıllarına geleni söylüyordu. Gazetecilerin flaşları durmadan parlıyor, Topağacı'nın bütün apartmanlarının pencereleri, birbiri ardından açılıyor, kapıları binlerce kişi ile doluyordu. Sanki bir stadyumda futbol maçı seyrediliyormuş gibi her pencereden alay olsun diye bağıranlar duyuluyordu:





Bu bağırmalar, Türkan Şoray'ı çileden çıkardı. Birden arabadan fırladı. Tabii arkasından Rüçhan Adlı... Türkan koşuyor, hem de bağırıyordu: «Kahrol sen e mi? Rezil olduk rezil! Senin yüzünden bütün memlekete rezil olduk. Seninle bir saniye bile konuşmam...»

Bu sözleri duyan «pencere seyircileri» tıpkı stadyumlarda olduğu gibi, hep bir ağızdan tempo tutuyorlardı. Türkan, yanlışlıkla kendi apartmanının yanındaki Site apartmanının holüne girdi. Rüçhan ve Yücel Hekimoğlu, Meliha Sav, Nazan Şoray, Sezai Küçükcan ve Yücel'in arkadaşı kunduracı Orhan da peşlerinden koştular. Rüçhan durmadan Türkan'a elini uzatıyor, «Sana ben Allahaısmarladık, diyeyim, ayrılalım. Bu vaziyette asla ayrılmam» diyordu.





Türkan arkasını döndü. Sinirden dudakları tir tir titriyordu. Bu titreyen dudaklardan şu kelimeler döküldü: «Bitti, her şey bitti, artık... Yeter, yeter...»

Rüçhan donmuş kalmıştı. Ne ses, ne de bir nefes. Ona, «Rüçhan Bey kardeşim yapma, etme, kendine gel» diyen Yücel Hekimoğlu ve Meliha Sav ile konuşmak üzere siyah otomobile girip camları kapattı.



Müzakere bir saatten fazla sürdü. Burada ne konuşulduğunu kimse duymadı. Ancak bu konuşmaların Rüçhan'ı teskin etmek için söylenen sözlerden ileri gitmediği biraz sonra anlaşıldı. Saat 23.30'a gelmişti. Tam 23'ü 31 geçe Rüçhan'ı bir başka arabaya geçirdiler. Türkan'ın evinde kalan paltosunu yolladılar. Rüçhan paltosunu aldı. İtişip kakışma sırasında Rüçhan Adlı'nın kol saati de kaybolmuştu. Bir ara, «Saatim kayboldu!» dedi. Birkaç kişi yerlere baktı. Saat bulunamadı.





Bu sırada Yücel Hekimoğlu, Rüçhan'a, «Kardeşim, kız senin yüzünü görmek istemiyor. Daha ne ısrar ediyorsun» diyor, Rüçhan da, «Ederim tabii, beş senelik hukukumuz var. Elbette benim söylediğim olacak» cevabını veriyordu. Fakat «Rüçhan'ın söylediği» olmadı. Türkan'ın dediği oldu. Rüçhan Adlı ışıkları yanan apartmana son bir defa daha baktı. Yanındaydım. Belli belirsiz bir sesle, «Karım Marika'ya 500.000 lira verip ayrılacak ve Türkan'la evlenecektim. Ama şimdi, bu olaylardan sonra, hata etmek üzere olduğumu anladım» diye mırıldandı. Son arzusu yerine gelmemişti... Türkan'a, «Allaha ısmarladık!» diyemeden Mercedes otomobiline bindirildi.



TÜRKAN'LA KONUŞUYORUZ

Gece yarısını geçmiş, saat 2 olmuştu. Herkes evden gittikten sonra Türkan Şoray kalktı, annesine, «Uykum kaçtı, bu evden gidelim» dedi. Siyah otomobile bindi. Sezai Efendi direksiyona geçti. Bize elini uzattı, «1 mayısta 'Abbase Sultan'da oynayacağım. Film setinde buluşuruz. O güne kadar dinleneceğim... Allaha ısmarladık...» dedi. Adlı'ya söylemediği veda kelimesini bize söylemişti. İçimiz burkuldu... Sabahın ilk ışıkları görünürken büyük teyzesinin Bakırköy'deki evine gitmek üzere siyah otomobil Topağacı'ndan hareket etmişti.

Annesi evde kalmıştı. Meliha Sav, bize şöyle dert yanıyordu. «Rüçhan benim kızımı alıp kaçırdığı zaman, ben de çok acı çekmiştim. Allah'ın büyüklüğüne bak, aynı acıyı, yıllar sonra o çekiyor.»



«EVLİ EVİNE...» — Olaylar yatışmıştı... «Türkan Şoray olayı» ile ilgili olanlar kendilerini bekleyen arabalarına binerek «vak'a mahalli»ni terk ettiler...

Avrupa'ya giderken neşeliydi Döndüğü zaman da öyle...

Bundan önceki sayfalarımızda en geniş şekliyle verdiğimiz olay, Türkan Şoray'ın bütün yorgunluğunu sanki bir anda alıp götürmüştü. Bu sayfada Türkan Şoray'ın 13 nisan cumartesi günü hayatında ilk defa yurt dışına adımını atışını, yurda dönüşünü ve Avrupa macerasını kısa olarak bulacak, böylelikle iç sayfalardaki resimlerle bunları karşılaştırarak, son olayın Türkan Şoray'ı nasıl perişan ettiğini daha iyi anlayacaksınız.



GİDİŞ DÖNÜŞ — Avrupa macerası, bir «terk» olayından hemen sonra olduğu için bambaşka bir önem kazanmış, hele seyahati planlayan Yücel Hekimoğlu başkanlığındaki «kurmay heyeti»nin şöhretli yıldıza Kapıkule'ye kadar refakat etmesi, olaya büsbütün esrarlı bir hava vermişti. 11 günlük Avrupa seyahati Türkan Şoray'a yaramıştı. Tam beş yıl boyunca «idare edilen kadın»ın yerine, neşeli, rahat, kendinden emin bir kadın gelmişti. Yanda, Türkan Şoray ve annesini, gümrük muayenesinde görüyorsunuz. Elleriyle neyi mi saklamaya çalışıyorlar?... Söyleyelim: Avrupa'dan aldıkları sütyenlerini.



AVRUPA — Yıllardan beri bir efsane havası yaratmak için halk arasına çıkmayan, caddelerde keyfince dolaşamayan Türkan, Avrupa'da bunca yılının acısını çıkarırcasına bol bol gezdi. Türkan Venedik'te gondolla tur atarken bütün Türkiye «Türkan Şoray, Türkiye'ye gelince ne olacak?» sorusunun cevabını bulmaya çalışıyordu.



DUADAN SONRA — Türkan Şoray, Kapıkule'deki gümrük muamelelerini tamamladıktan sonra sınır şehrimiz Edirne'yi gezdi. Tabii, gezinti de başlı başına bir hadise oldu... Türkan, Edirne'de Selimiye Camiine de gitti, orada dua etti. İstanbul'a gelişiyle meydana çıkan olayların nasıl neticelendiği göz önüne alınırsa, onun hangi duaya «amin» dediğini tahmin etmek pek zor olmasa gerek.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 19. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir