Türkan Şoray Tenezzül Edip Giderse Ödül Alacak
Festival neticeleri belli olduktan sonra Antalya'da herkes birbirine, «Türkan gelecek mi, gelmeyecek mi?» diye sormaya başlamıştı. İstanbul'dan festival için gelenlerle Antalyalılar hemen aralarında iki gruba ayrılıp yeni bir «Türkan-Toto» oynamaya başlamışlardı. «Gelecek,» diyenler, «Rüçhan Adlı'dan ayrıldıktan sonra halk arasına girmek, isminin etrafında dönen efsane havasını, şahsının etrafını çevreleyen engel çemberini kırmak için bundan iyi fırsat olamaz,» derken «Gelmeyecek,» diyenler de iddialarını şöyle açıklıyorlardı. «Türkan haber gönderdi ve 'Altın Portakalı kazanırsam Antalya'ya gelirim,' dedi. Jürinin kararında da bu «haber» in etkisi oldu. Şimdi maksat hasıl olup heykel kazanıldığına göre Türkan gelmeyecek.»
Sonunda «Gelmeyecek,» diyenler haklı çıktı ve Türkan'ın heykeli bir hanım gazeteciye teslim ed... «Edildi» diyecektik ya, edilmedi. Tören sırasında verilen heykel, törenin sonunda Belediye Başkanı Dr. Avni Tolunay tarafından geri alındı ve «Türkan Hanım ne zaman tenezzül edip Antalya'ya teşrif ederlerse, heykelini de o zaman alırlar.» dendi.
Ortaya «garip» bir durum çıkmıştı. Heykel kazananlardan Aliye Rona, Erol Taş, Gani Turani vs. de gelmedikleri halde heykelleri başkalarına verilmiş ve İstanbul'a gönderilmişti. Sadece Türkan Şoray'ın heykeli Antalya'da alıkonulmuştu. Bu bakımdan İstanbul'a döner dönmez konuştuğumuz Türkan Şoray'a olup bitenleri anlattık ve sorduk: «Ne dersiniz?»
Türkan Şoray, her zaman yaptığı gibi uzun uzun düşündü. Neden sonra, «Ne diyeyim,» dedi. «Çalıştığım film çeşitli sebepler yüzünden vaktinde bitmemişti.
Yeni başlayacağım filmin ekibi ise beni tam 19 günden beri bekliyordu. Buna rağmen haber gelir gelmez hemen terzime koştum. Terzim geceli - gündüzlü çalıştı ve yardımcılarıyla ertesi güne tuvaletimi hazır etti. Hemen uçak bileti almak için terminalle temasa geçtim... Antalya'ya sadece sabah uçağı varmış. Oradan da İstanbul uçakları sabahleyin kalkıyormuş. Bu durumda iki tam gün kaybediyordum. Gidemeyişimin sebebi sadece budur. Yoksa, mesela öğleden sonra Antalya'ya bir uçak olsaydı, cumartesi sabahı erkenden sete gider, biraz çalıştıktan sonra uçağa yetişirdim. Gitmemeye kararlı olan o gece için tuvalet diktirir mi hiç? Gelelim «haber gönderme» işine. Bu, tam anlamıyla «zavallı» bir iddia.
Evet, 'Kazanırsam ödülümü almaya gideceğim,' dedim, ama, gidin de Türkan böyle dedi, diye jüriye söyleyin demedim ki... Geçenlerde bir film şirketinde konuşuyorduk. Bütün bunları laf arasında söyledim. Anlatılanlara göre Belediye Başkanı çok şakacı bir bey olmalı. Çünkü «Acı Hayat»'daki rolümle kazandığım heykeli de göndermemişti. 1969 yılı için de iddialıyım. Önümüzdeki sene hasta olmazsam muhakkak festivale gideceğim. Zaten şimdiden iki heykel beni bekliyor. Hem, hiç belli olmaz bakarsınız 1969'da da kazanırım ve 3 heykelimi alıp dönerim. Aklımdayken söyleyeyim. Ortada bir de laf dolaşıyor. Ben gitmek istemişim de, Rüçhan buna mani olmuş. Vallahi yalan.»
Türkan'ın sözlerini tam burada kestik ve sorduk «Peki, müsait olsaydınız ve de Rüçhan Bey size «gitme» deseydi ne yapardınız?» Hiç düşünmeden cevabı yapıştırdı. «Giderdim... Uçak durumu müsait olsaydı mutlaka giderdim.»
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 27. SAYISI