Vasfi Rıza Zobu’nun 50. Yılı
- «Türk tiyatrosunda yapılacak yenilikleri, gelişmeyi artık yapacak değil, seyredecek çağa geldim.»
- «Kurtuluş yıllarından beri çalıştığınız Darülbedayi (Şehir Tiyatrosu) nun Türk tiyatrosundaki yeri nedir?»
- «Darülbedayi'e gelinceye kadar, Türk tiyatrosunda (Mınakyan, Fasulyeciyan ve Ahmet Fehim Efendi hariç) mutlak bir laubalilik, her işi oluruna bırakmak vardı. 1927’de Muhsin Ertuğrul, Darülbedayi 73 başına geçince ilk yaptığı teşebbüs bu laubaliliği kaldırmak oldu. Şimdi görüyorum ki tiyatroların resmisi de, özeli de ciddi, disiplinli ve bilgili bir şekilde çalışıyorlar.»
- «Uzun ömürlü, başarılı bir aktör olmak sizce ne ile mümkündür?»
- «Valla, doğuştan sanatkar olma istidadı da olsa ahlaken bozuk, terbiyesi noksan, işine meyhane müşterisi gözüyle bakan bir aktörün, bir yolunu şaşırmışın sahnede kalabildiğini ben görmedim. İnsan isteyerek büyük aktör olmaz.»
Bu konuşmamız sırasında telefon ve kapının zili defalarca çalıyor, her seferinde Vasfi Rıza Bey:
- «Özür dilerim, müsaadenizi istirham ederim, bir dakika..» diyerek karşımda osurduğu koltuktan kalkıyor, konuştuktan sonra geliyordu. Bu konuşmaların içinde kimler yoktu ki? Burhan Felek gümüş çerçeveli bir resim yollamış, üzerine «50'nci sanat yılında ben Vasfi Rıza'yı unutur muyum?» diye yazmıştı. (Çerçevede Vasfi Rıza'nın Burhan Felek tarafından çekilmiş fotoğrafı var) Ya başka hediyeler? Gümüş kupalar, taslar, çakmaklar, kol düğmeleri, kalemler, viskiler, şampanyalar, çikolatalar, beyaz yaldıza boyanmış kordela takılmış «jübile» yapraklan... «Söyle Kimsin Sen?» oyunuyla sahnede yarım asrını dolduruyor... Vasfi Rıza sahiden mesut ve son derece bahtiyar bir insandı. Telefonda, bir suale karşılık:
- «Öldüğüm zaman, arkamdan 'iyi insandı' demeli kafi,» diye cevap verdi.
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 9. SAYISI