Altın Portakallar Sahiplerini Bekliyor
Aspendos, Romalılar devrinde tiyatrosuyle ün yapmış büyük bir ticaret şehriydi. Asırlar sonra Aspendos'un üzerinde kurulduğu sahada yepyeni bir şehir meydana geldi: Antalya. Antalyalılar asırlara baş eğmeyip dimdik ayakta duran Aspendos Tiyatrosundan faydalanmayı düşündüler ve burada 1951'den bu yana her yıl bir «festival» düzenlediler. 1960'dan sonra, tiyatroyla, müzik, festivalde ön plana geçti ve saltanatı 1964 yılına kadar sürdü. Aynı yılın ekim ayının başında ise her sene çeşitli olaylara, türlü dedikodulara sebep olan «Antalya film Festivali»nin temeli atıldı. İlki yapıldı.
Antalya Sanat Festivaline «filmcilik» dalını ilave eden Belediye Reisi Avni Tolunay, bütün film şirketlerine mektup göndererek güvendikleri birer filmle festivale katılmalarını istemişti. 1963 başından 1964 ağustosuna kadar çevrilmiş filmlerin katılabileceği ilk festival için tam 23 film müracaat etti. İstanbul'da Polis Görevlileri Derneği salonunda yapılan ilk eleme sonunda 6 film ilk elemeyi kazanmıştı ki, sonu gelmeyen anlaşmazlıkların ilki burada patlak verdi.
BİLDİRİ YAYINLANIYOR
Sine - İş Sendikası bir bildiri yayınlayarak Antalya Belediyesine bir ültimatom vermiş ve bazı isteklerde bulunmuştu. İstekler yerine getirilmezse hiç bir filmci festivale katılmayacaktı. Antalya Belediyesi anlayış gösterdi (veya bildiriyi haklı buldu) ve bu sayede ilk «Altın Portakallar» sahiplerine ulaşabildi.
İkinci yıl dağıtılan Altın Portakallar bir öncekiler gibi şanslı çıkmadılar. İşin aslına bakarsanız daha başında her şey tam bir «festival»di. Film tenkitçileri tarafından «Dostlar arasındaki alışveriş,» olarak nitelenen festival bakın nasıl başladı? Festivale katılmak için elemeye iştirak edecek filmlerin seçimi Antalya Belediyesi tarafından Türk film Prodüktörleri Cemiyeti'ne bırakılmıştı. Cemiyet de tuttu, evlere şenlik bir eleme komitesi seçti. 8 kişilik jüri (ikisi hariç) her birinin bir ucundan tuttuğu tam 17 filmi festival için ayırdı, bununla yetinmeyip bunları seyredecek büyük jüriyi de seçti. Hatta filmini o 17 film içine sokamayan bir prodüktör, eleme jürisi üyesi, kızgınlığından toplantıyı bile terk etti. Antalya'da ise işler daha da karıştı. Filmler seyredilirken dışardan jüri üyeleri aranıp bulunuyor, film seyretmek için adeta zorla sinemaya sokuluyordu.
Bu arada bazı filmlerin oynanacağı günler, bazı kimseler ateşli bildiriler yayınlıyor, bununla yetinmeyip gece film oynarken sinema salonunu basıyorlardı. Sonunda jüri neticeleri açıkladı. 9 Altın Portakalı kazananlar ilan edildiği zaman, bunların altısı armağanı kabul etmediklerini söylemek için sahneye çıkmak istediler. Zaten festivalin en hareketli anı da armağan dağıtımı günü yaşandı. Kendilerine armağan verilenler, bu armağanları kabul etmediklerini açıklamak için söz istiyorlar, fakat onlara armağan .verenler söz vermiyorlardı... Belki, «Pek? sonunda ne oldu?» diye merak eden okurlarımız vardır, diye bu maceranın sonunu da açıklayalım: Turgut Demirağ kabul edilmeyen bütün armağanları toparladığı gibi İstanbul'a getirip yazıhanesine koydu. Bir süre sonra da kabul etmeyenler sırayla yazıhaneye gelip Altın Portakalları alıp evlerine götürdüler.
SON İKİ YILIN BİLANÇOSU
1968 yılında bütün yapımcılar, bir yıl önceki olaylar yüzünden hayli tedirgindiler. Buna rağmen festival yapıldı. Bir yıl önceki olayların tekrarlanmak istendiği, hatta zaman zaman da aynen sahneye konduğu 1966 Festivali, Belediyenin bir yıl önceki tecrübelerden ders alarak işi sıkı tutması yüzünden, daha rahat bir ortam içinde yapıldı Buna rağmen ilk iki gün yine sinema lar basıldı, yine «toplu gösteri» ler ya pildi, ama o kadar işte... Üçüncü gü nünden itibaren festival biraz olsun festival havasına büründü. Üyeler arasın da büyük tartışmaların çıktığı, çağırılanlardan çoğunun bir şeyi bahane edip gelmemesiyle 21 kişiden 14'e inen jüri sonunda neticeleri açıkladı.
Ertesi, yani geçen yıl, bütün anlaşmazlıkları toptan yok edecek dahiyane bir usul buldular! Ödül adedini artırdılar. Tabii ki festivale katılacak film sayısı 12, dağıtılacak armağanlar ise 20 olunca, mesele kalmadı, biz de kavgasız, gürültüsüz bir festival seyrettik. Fakat, alınan bunca tedbire, gösterilen bunca cömertliğe (!) rağmen kemiksiz diller durmadı. Dördüncü festivalde de, ilk üçüyle kıyaslanmayacak derecede az olmasına rağmen, kavga ve münakaşalar eksik değildi. Hele Anadolu Ajansı'nın neticeler ilan edilmeden «Festival neticelerini» radyoda ilan etmesi, işi büsbütün arap saçına çevirdi.
Yıl 1968. Antalya'da bir festival daha başlıyor. Ne diyelim, inşallah bundan önceki tecrübelerden ders alınmış ola.
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 23. SAYISI