Brigitte Bardot Şöhretin Bedelini Ağır Ödüyor
Genç kadın, perdeyi aralama, dışarıyı gözetliyordu. Görünürde pek kimseler yoktu, ama son zamanlarda şu gazeteciler resim çekme konusunda öylesine usta olmuşlardı ki hiç akla hayale gelmeyen köşelere saklanıp en olmayacak pozları çekmeyi başarıyorlardı... Mesela Roma'da kardeşi Mijanou ile fotoğrafçılara yakalandığı gibi...
Genç kadın bir süre daha dalgın dalgın sokağa baktı, sonra canı sıkılmış bir halde pencerenin kenarından çekildi. Oracıktaki koltuklardan birine yığılıcasına oturdu. Muhakkak birisi evi gözetliyor olmalıydı. Bu durumda evde oturmaktan başka çaresi kalmıyordu. Zira şu haliyle hem gazetecilerin karşısına çıkmak istemiyor, hem da onların sorularına cevap verecek kuvveti kendinde bulamıyordu. En iyisi beklemekti. Bir sigara yaktı. Yarısına kadar içti. Sonra hırsla tablaya bastırdı. Odanın içinde biraz daha gezindi. Bir iki yere telefon etti. Bir sigara daha yaktı. İki nefes ya çekti, ya da çekmedi...
Bu genç kadın, işlediği suçun cezasını çekmek üzere bir hapishaneye atılmış binlerce günahkardan biri değildi. O, Fransız sinemasının ve sinema dünyasının biricik Brigitte Bardot'suydu... Peki ama bu eşi bulunmaz şöhretin dört duvar arasına hapsedilmesinin sebebi neydi? Söyleyelim. Brigitte Bardot, şöhretinin bedelini ödemekteydi!... Hem de çok, çok ağır bir şekilde...
Brigitte Bardot, on iki yıl önce ilk filmini çevirdiği zaman gözlerini şöhret hırsı bürümüş, ihtiraslı, çalışmayı ve yaşamayı seven neşe dolu bir genç kadındı. Bugün belki gene çalışmayı seviyordur, ama içinde bulunduğu şartlara bakılacak olursa yaşamayı sevdiğine inanmak biraz zor... Nitekim yıldız daha bundan birkaç yıl önce intihara teşebbüs etmiş ve kıl payı farkla ölümün eşiğinden dönmüştü. Yıldızın kendini öldürmek istediği günden bu yana geçen devre içinde ise Brigitte Bardot'nun hayatı birçok değişikliklere uğradı, ama hiç bir zaman da yıllar yılı hasretini çektiği huzura kavuşamadı.
Brigitte Bardot, Roger Vadim ile evlendiği zaman gözlerinde şöhret pırıltıları uçuşan hayat dolu, neşeli bir genç kızdı. Sinemanın şöhretleri arasına girebilmenin hayaliyle yaşıyordu. Ondan yaşça bir hayli büyük olan kocası Roger Vadim, Brigitte'e şöhrete ulaşmanın pek de kolay olmayacağını hatırlatmış, ona belirli bir hayat yolu çizmişti. İlk günlerde hatta aylarda Brigitte Bardot, Roger Vadim'in sözlerini kelimesi kelimesine yerine getirmeye özellikle dikkat etti. Fakat yavaş yavaş bu hayat ona sıkıcı gelmeye başlamıştı. Evliydi, yeryüzünde ki milyonlarca evli insan gibi evinde kocasıyla doğru dürüst oturamıyor, dertleşemiyordu. Canı ağlamak istediği zaman kocası kaşlarını çatıyor, «Gözlerinin güzelliği bozulur,» diyor, söyleniyordu. Canı biraz gülmek istese gene Roger Vadim'in kalın kaşları öfkeyle çatılıp olduklarından bir kat daha kalın görünüyordu. «Sinema artisti fazla gülmez. Yüzünün kenarlarında, gözlerinin etrafında kırışıklıkların belirmesiyle her şey mahvolur sonra.»
Sinema artisti gülmez, sinema artisti ağlamaz, sinema artisti şöyle giyinmez sinema artisti yolda yürüyemez, sinema artisti kalabalık arasında serbestçe hareket edemez. Bütün bu yasakların sonu bir türlü gelmek bilmiyordu.
Bu arada Brigitte Bardot, evlilikten başka her şeye benzeyen ilk evliliğini bir an önce sona erdirmek için kendine yeni sevgililer aramaya da koyulmuş ve çok geçmeden de karşısında bir yakışıklı erkekler ordusu bulmuştu! Şöhrete ulaşmasıyla beraber dedikodulu bir aşk hayatı sürmesi de Brigitte Bardot'nun gazeteciler için vazgeçilmez bir konu olmasını sağlamıştı.
«Babette Harbe Gidiyor» filmini çevirirken tanıştığı genç aktör Jacques Charrier ile sevişip evlenmesi genç kadının şöhretini bir hayli arttırmış. Bayan Charrier olmasıyla peşindeki gazetecilerin sayısı da insanın gözünü korkutacak kadar çoğalmış. Daha sonra Brigitte, oğlu François'yı dünyaya getirdiği zaman lohusa yatağında gazetecilere poz vermiş, fakat gene de onlardan kurtulamamıştı.
Brigitte Bardot'nun fırtınalı geçen ikinci evliliğinden sonra sayısız aşk maceraları ve çeşitli nişanlılar birbirini takip etmişti. Genç kadın nereye gitse, kiminle karşılaşsa bir türlü kendini mutlu hissedemiyordu. Hayatının bir eksiği vardı, ama bu neydi? İşte genç yıldız intihar teşebbüsünden sonra tekrar dünyaya gözlerini açtığı zaman gerçeği kavramıştı. Onun hayatında bir eksiklik yoktu. Tam tersine fazlalıktan şikayetçiydi! Evet, şöhret, genç kadının mutluluğa kavuşmasını önleyen bir fazlalıktı. Genç kadın ne yapsa, nereye gitse bundan kurtulamazdı...
Bugün Brigitte Bardot, kısa zamanda şöhrete ulaşmış olmanın verdiği şaşkınlıktan kendini bir türlü kurtaramıyor. Sinemanın diğer şöhretleri gibi şöhret uğruna hayatını bazı kayıtlara, kurallara bağlamak istemiyor.
İki yıl önce, Fransızlar çılgınca bir neşe içinde 14 Temmuz bayramını kutlarlarken Brigitte Bardot da Alman asıllı iş adamı Gunther Sachs ile üçüncü izdivacını yapmıştı. Las Vegas'ta bir dostlarının evinde kıyılan nikah, Brigitte Bardot'nun dertlerini azaltacak yerde tam tersine çoğaltmaktan başka bir işe yaramadı. Gunther Sachs da en az Brigitte Bardot kadar şöhretli bir erkekti. Bu iki şöhretin kurduğu yuvanın hiç de sağlam temeller üzerinde olmadığını herkes gibi genç karı-koca çok iyi biliyordu. Fakat her şeye rağmen evliliklerini iki yıl devam ettirmeyi başardılar. Acaba bundan sonra bu evlilik aynı tempo içinde devam edebilir mi, yoksa hiç beklenmedik bir zamanda müthiş bir çatırtıyla çöker mi? İşte burası şimdilik meçhul. Fakat bütün bu gürültü patırtı içinde arada zarar gören bir kişi varsa, o da Brigitte Bardot. Genç kadın çocuk denecek yaşta sinemada şöhrete ulaşmanın bedelini ödemekle meşgul...
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 30. SAYISI