Dünya Sinema Tarihi

Teknik uzmanlar, sinemanın icadından sonra sesli film yapılabileceğini de ileri sürmüşler ve bu işi kısa bir süre içinde halledebileceklerini belirtmişlerdi. Fakat filmciler, masrafı az da olsa böyle bir işe girişmek istemiyorlardı. Zira sinemayı halkın benimseyip benimsemeyeceği hakkında bir fikirleri yoktu. Ve sesli filmlerin eklenmesiyle her şeyi berbat etmekten korkuyorlardı!… Kısacası filmciler, sinemanın insanlık için gerçekten yararlı bir icat olduğuna kolay kolay kendilerini inandıramamışlardı ve bunun için de seslendirme işine girişmeye cesaretleri yoktu. Öyle ya sesli film, zaten masrafları günden güne artmakta olan filmcilerin omuzlarındaki yükü artırmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Bu yüzden de 1914 yılında yapılan teklife, 1925 yılına kadar hiç kulak asmadılar!…



Fakat günün birinde durum birden değişiverdi. 1924-25 yıllarında Warner Bros Film Şirketi ciddi bir krizin eşiğine gelmişti. Diğer film şirketleri gibi, Amerika'nın belli başlı şehirlerinde sinemaları bulunmayan bu şirket yaptığı filmler alıcı bulamadığı için artık eskisi gibi fazla film çevirmiyordu. Ama son dakikaya kadar mücadeleden vazgeçmediler. Dev şirketlerle maddi bakımdan rekabete girişmelerine imkan olmadığına göre, yapacakları tek şey kalıyordu. Yenilik yaratmak, yani kimsenin yapmadığını yapmak... İşte bu yüzden, teknik uzmanların filmleri seslendirmenin mümkün olacağını ileri sürmeleri, Warner Şirketi'nin yöneticileri için adeta bir can kurtaran simidi oldu. «SESLİ FİLM» işine dört elle sarıldılar. Ve Warnerciler ellerinde kalan son birkaç kuruşu da seslendirme stüdyosunun inşasına harcadılar.



İlk seslendirme denemesi, baş rolünü John Barrymore'un oynadığı «Don Juan» isimli filmde yapılmıştı. Filmin bazı bölümlerinde plak çalındı. Bu ilk deneme sinema dünyasında pek o kadar büyük bir tepki yaratmamıştı ama Warner'ciler seslendirme işini adamakıllı benimseyince diğer film şirketlerinin de gözleri açılmaya başladı. Seyircinin sinemada ses duymaktan hoşlandığı gözle görülür bir gerçekti. 1928 yılında seslendirilmiş film denemeleri hemen bütün Hollywood Şirketleri tarafından benimsenince, sinemada artık yeni bir çığır açılmış oldu. Bundan sonra sıra, sözlü filmlerin çevrilmesine gelecekti.





KURTULUŞ ÇANI: Warner Şirketi'nin yöneticileri seslendirilmiş film denemelerine giriştikten sonra, devrin ünlü caz şarkıcılarından Al Jolson'u da bir kontratla şirketlerine bağlamışlardı. «Don Juan» filminde çalınan plak, sesli filmin geleceği için büyük ümitler vermişti. Ama bir plak çalmakla seslendirme davasının halledilemeyeceğini herkes gibi, onlar da biliyorlardı. Al Jolson'un başrolünü oynadığı «The Jazz Singer» (Caz Şarkıcısı) isimli filmde Warnercilerin «Vitaphone» adını verdikleri sistem tatbik edilmişti.





TARİHE GEÇEN BEŞ KELİME: Ünlü kişilerin, insanlığın kaderini değiştiren sözleri, yüzyıllar boyunca nesilden nesile geçmiş, günümüze kadar gelmiştir. Jül Sezar'ın «Geldim, Gördüm, Yendim» ve «Sen de mi Brütüs?» gibi sözleri, ünlü ilim adamı Arşimed'in «Buldum, buldum» sözleri, hafızalarda yerleşmiş ünlü sözlerin başında gelir. Bu arada sinema tarihine geçen beş kelimenin de, sinemanın kaderini değiştirdiğini hemen belirtiverdim. «Caz Şarkıcısı» Al Jolson'un başrolünü oynadığı ilk sesli filmde, «Hey, anne, şu şarkıyı dinlesene,» sözleri sinema seyircilerinin sinemada duydukları ilk kelimeler olmuştu. Filmin bundan sonraki kısmında ise seyirciye iki şarkı dinletilmişti. Şirkete yaklaşık olarak iki milyon dolar kazandırmış, aynı zamanda da sessiz film devrinin resmen kapanmasını sağlamıştı.





KORKMAYAN TEK ŞÖHRET: Sesli film devrinin başlamasıyla sessiz film artistlerini de bir korkudur almıştı! Sinemada çeşitli özelliklerin yanı sıra bir de ses güzelliğinin aranması, doğrusu bu ya, artistleri çok ürkütüyordu. Fakat bu arada sesli filmden hiç korkmayan bir şöhretin de adını anmadan geçemeyeceğiz. Sessiz filmlerin en başarılı sanatçılarından biri olarak kabul edilen maharetli köpek Rin Tin - Tin için ses meselesinin önemi yoktu.





GARBO'YA GÜN DOĞDU: 1928 yılı, Hollywood için tam bir endişe ve masraf yılı olmuştu. Warner Bros Şirketi'nin sesli film denemesi sinema piyasasını allak bullak etmişti. Sesli filmin büyük başarı sağladığı ve sessiz filmlerin günlerinin sayılı olduğu muhakkaktı. Ama sesli film çevirebilmek için de büyük masraflara girişmek gerekiyordu. Sonra bakalım şöhretli artistlerin hepsi de sesli filmlerde oynayabilecek miydiler? Sesli film sayesinde ismini duyurabilen artistlerden biri de Greta Garbo'ydu. Genç yıldız, Victor Seastrom'un yönetiminde ve Lars Hanson ile çevirdiği «Divine Woman» (İlâhi Kadın) isimli filmde sesini seyircilere duyurdu.





SESSİZ KALMAYI TERCİH ETTİ: Bir tarafta filmciler, hangi artistlerin sesli film çevirebileceklerini düşüne dursunlar, şöhretlerin bir kısmı da yeni icadı benimsemeyip sinemanın her şeyden önce görüntüye dayanan bir eğlence vasıtası olduğuna inanmışlardı. Bu artistler her ne pahasına olursa olsun sesle filmlerde rol almamaya kararlıydılar. Varsın, başkaları sesli film çevirsindi. Onlar yine eskisi gibi sessiz film çevirmeye devam edecekler ve konuşmadan da seyirciyi büyüleyeceklerdi! Böyle düşünen şöhretlerden biri de Lilian Gish idi.





LEYLÂK ZAMANI'NIN KADERİ: Başrollerini Colleen Moore ve Gary Cooper'in oynaması kararlaştırılan «Leylâk Zamanı» isimli filmin çekimine başlandığı zaman, sesli film hevesi pek o kadar yaygın değildi. Ama film çalışmaları hızlandığı sırada diğer şirketler sesli film çevirmeyi benimseyince, «Leylâk Zamanı»nın da sesli olarak çekilmesi kararlaştırıldı. Gerçi filmin baş aktörü Gary Cooper'in sesini seyirciler duymadılar, ama filmin bazı bölümlerine eklenen müzik ve çeşitli gürültüler, filme «sesli» hüviyetini vermeye yetti. Bu arada filmde erkek çocuk kılığına giren Colleen Moore'a da şöhret yolları açıldı.





BOŞ DURMADI: Büyük film şirketleri, sesli film çalışmalarına iyice daldıkları sırada ünlü komedyen Charlie Chaplin de boş durmamış, değişen şartlara ayak uydurabilmek için gerçekten büyük çaba sarf etmişti. Charlie Chaplin, sinemanın artık yeni bir devreye girdiğini kabul etmişti. Öyleyse kendisi de bu akıma ayak uydurmalıydı. Ünlü komedyen artık çevireceği filmlerin konularını daha büyük bir dikkatle seçiyordu. Ayrıca diğer rol arkadaşlarını da isim yapmış artistler arasından seçmeye başladı. Ama bütün bunları yaparken kıyafetini değiştirmemeye de bilhassa dikkat etti. 1928'de çevirdiği «Sirk» isimli filmde komedyen, sinemanın değişen havasına ayak uydurabildiğini ispat etmişti. «Sirk» bugün bile Chaplin'in en çok sevilen filmlerinden biri sayılır. Adeta bir sinema «klasik» idir...





TOZLUK MODASI: 1928 yılında bir erkek, üzerindeki elbise ne kadar şık olursa olsun, eğer ayağına bir tozluk geçirmemişse, iyi giyinen bir erkek sayılmazdı! O devirde tozluk giymek; yüz yıkamak, saç taramak gibi mutlaka yapılması gereken bir işti. 1928 yılında United Artist Şirketi hesabına (Sekslerin Savaşı) isimli filmi çeviren David Griffith bu tozluk modasının öncülerindendir. Bir aşk hikayesini canlandıran bu filmde, artistlerin yüzlerinden çok, ayaklarındaki tozlukların görünmesine bilhassa dikkat etmişti. Bu sebeple film boyunca seyirciler, bol bol aktörlerin ayaklarındaki tozlukları gördüler...





BEĞENİLDİ DİYE: Ticaret hayatında beğenilen bir malın hemen benzerini piyasaya çıkarmak, eski ve basit hilelerden biridir. Çoğu kere rakip şirketler, tutunmuş bir ismin benzerini ortaya atıp birincinin sağladığı kazançtan faydalanmak isterler... 1928'de Warner Bros Şirketi'nin idarecileri «Caz Şarkıcısı» filminin kazandığı başarıdan sonra, tekrar aynı artist kadrosuna ve aşağı, yukarı aynı havada bir başka film çevirtmek istemişlerdi. Al Jolson'un başrolünü oynadığı «The Singing Fool» (Şarkı Söyleyen Budala) isimli film, «Caz Şarkıcısı»nın bir tekrarıydı ama birinci kopyasından bir milyon dafa fazla kazanç sağladı.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 23. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir