Dünya Sinema Tarihi



İLK OLIVER TWIST: Kitapseverlerin zevkle okudukları romanları beyazperdeye aktarma işinin çok eski bir mazisi olduğunu söylemiştik. Filmciler, bugün olduğu gibi, eskiden de senaryo sıkıntısına düşerler ve o devirde de rejisörlerin böyle durumlarda ilk el attıkları şey kitaplar, sevilen romanlar olurdu. Sinemaya aktarılan ünlü romanlar arasında rekorun hangi kitapta olduğunu açıklamanıza imkân yok, ama Charles Dickens'in «Oliver Twist» inin her devirde sık sık filme alınan romanlardan biri olduğunu rahatça iddia edebiliriz... 1916 yılında Paramount Film Şirketinin çevirdiği ilk filmlerden biri de 'Oiiver Twist' idi... Fotoğrafta ilk Oliver Twist filmi görülüyor. Başrolde Marie Doro, Fagin rolünde Hobart Bosworth, Bill Sykes ve Raymond Hatton oynadı.





ZALİM BAKIŞLI JULİET: Tiyatro artisti olmak isteyen her genç kız, günün birinde sahnede Juliet rolünü oynayacağını düşünür ve hep o hayalle yaşar. İngiliz şairi Shakespeare'in bu ölümsüz aşk kahramanı, her tiyatro artistinin idealidir... Tabii sinemanın icadından sonra «Juliet» olma hastalığı da tiyatro artistlerinden sinema artistlerine geçmişti... Sinemada biraz palazlanan bir sanatçı hemen Juliet rolüne talip çıkıyor... Sinema artistlerinin giyinişleri, hareketleri ve oyun tarzları bugün eski günlere göre çok değişti. Değişmeyen bir şey varsa o da artistlerin Juliet olma merakı! Bu, sinemanın ilk yıllarında öyle bir durumdaydı ki, sinemanın ilk vamp kadını Theda Bara bile, Juliet rolüne heveslenmişti. 1916'daki «Romeo-Juliet» te Romeo rolünü Harry Hillard oynamıştı.





BİR TİYATRO ARTİSTİ DAHA: Tiyatrodan gelen sinema artistlerinin beyazperdede daha fazla başarı sağlamaları, filmcileri tiyatro artistlerini kandırmaya zorluyordu. Lewis J. Selznick de «War Brides» (Harp Gelinleri) isimli piyesten alınan filmde, sahnenin çok sevilen artistlerinden Alla Nazimova'yı oynatmıştı. 1897'de Kırım'da doğmuş olan Nazimova, bir süre Rusya'da sahneye çıktıktan sonra Amerika'ya gelmiş ve Amerikan tiyatrosunun sevilen artistlerinden biri olmuştu. Tabii daha sonra da sinemanın sevilen şöhretlerinden biri oldu. Herbert Brenon'un yönettiği bu filmde Nazimova'nın sayesinde gayet iyi iş yapmıştı. 1945'te ölen Nazimova sessiz sinemanın devlerindendir.





DOUGLAS FAIRBANKS ŞÖHRETE ULAŞIYOR: Amerikan tiyatrosunun, Amerikan sinemasına kazandırdığı şöhretlerden biri de Douglas Fairbanks'tı. Hafif komedi türündeki oyunlardaki başarısıyla dikkati çeken bu genç ve yakışıklı aktör, sinemaya geçtikten sonra da iyi bir komedi artisti olmayı düşünüyordu. Douglas Fairbanks, sinemada meşhur olmasına oldu, ama seyircileri güldürerek değil heyecanlandırarak... Resimde Bessie Love ile görülüyor.





ŞÖHRETLER SAVAŞI: Yeni kurulan film şirketleri, tiyatro sahnelerinde isim yapmış sanatçıları birer ikişer kendilerine mal etmeye başlamışlardı. Tiyatrodaki şöhretler tükenince bu sefer de filmciler dansözlere göz dikmeye başladılar, ilk olarak o devrin tanınmış balerinlerinden Anna Pavlova Universal Şirketinin artistleri arasına girdi. Louis Weber'in yönettiği «The Dubm Girl of Portici» (Portici'nin Budala Kızı) isimli filmde Anna Pavlova, sahnedeki dansları kadar büyük başarı sağlayamadı.



SEYİRCİLERİ ŞAŞIRTAN TEORİ: Filmciler, seyircileri hep güldürmek, ya da hep ağlatmak fikrinin zamanla seyircinin hoşuna gitmediğini anladılar. Bu defa seyirciyi korkutup heyecanlandırmak hevesine kapıldılar. Polisiye filmler modası da böylece dünya sinemasında başlamış oldu. Filmciler, polisiye film çevirirlerken bir noktaya bilhassa dikkat ediyorlardı. O da kötü adam rollerine çıkanların daima çok şık giyinmesiydi... Bir filmde kötü bir karakteri canlandıran aktör, şık balo kıyafetiyle kamera karşısına çıkınca daha sonra çevrilen polisiye filmlerde de kötü karakterlerin şık giyinmesi adet oldu.









DEĞİŞMEYEN MANZARALAR: Bir kovboy nasıl giyinmeli? Sessiz sinema devrinin ünlü kovboy artistlerinden Jack Hoxie'ye göre bir kovboy her şeyden önce temiz kıyafetiyle dikkati çekmeli... Günümüzün kovboy filmleriyle sessiz sinema devrinin kovboy filmleri arasındaki tek müşterek nokta, dekordu... Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz manzarayı geçenlerde seyrettiğiniz kovboy filmlerinden birinde görmediğinizi iddia edebilir misiniz? Zaten kovboy filmlerinin ilgi çekmesinin en önemli sebebi de Amerika'nın batısındaki bu kayalık bölgede çekilmiş olmalarıdır. Bu manzaraları dünyanın hiç bir bölgesinde bulmaya imkan yoktur...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 9. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir