Dünya Sinema Tarihi



ÇOCUK FİLMLERİ: Günümüzün çocukları, birçok bakımlardan ninelerinden, dedelerinden daha şanslıdır. Fakat işin içine sinema girince, ninelerle dedeler, hiç çekinmeden üstünlük iddiasında bulunabilirler... Birinci Dünya Savaşı yıllarında ve ondan sonraki devrede filmciler, küçük seyircilerini de büyükler kadar düşünüyorlardı. Bugün, dünya sinemasında sadece çocuklar için çevrilmiş filmleri toplasanız yarım düzineyi ya geçer, ya geçmez. Oysa, sinemanın icadından sonraki yıllarda, filmciler, büyüklerin sevgisini kazanmak için önce çocukları memnun etmek siyasetini gütmüşlerdi. Her yıl büyükler için çevrilen filmlerin yanı sıra, çocuklar için de birçok film yaparlardı. Madge Evans da 1917 yılında «Adventures of Carol (Carol'un Maceraları) isimli çocuk filmindeki başarısıyla dikkati çekmişti.





GERÇEK HARP FİLMİ: Cecile B. DeMille'nin 'vasıtalı' savaş filmi «Jeanne D'Arc»tan sonra filmciler, seyircinin daha ziyade geçmişe dayanan harp filmlerinden sanıldığı kadar zevk almadıklarını fark etmişlerdi... Avrupa'daki savaşı seyircinin gözleri önüne serecek filmlerin çevrilmesi gerektiğine inanıyorlardı... Bunun için teknik imkânların izin verdiği nisbette gerçekçi harp filmleri çevirmeye başladılar.





TARİHE GEÇEN BUKLELER: Sessiz sinemanın bir numaralı kadın yıldızlarından Mary Pickford, oyun gücünden başka sevimli başını çerçeveleyen bukleleriyle de şöhret yapmıştı. Sinema artistleri Mary Pickford'un buklelerinin yüzüne ayrı bir güzellik verdiğine kanaat getirdikten sonra «Ona yakışan bize de yakışır» düşüncesiyle saçlarını iri bukleler halinde omuzlarından aşağı sarkıtmaya başladılar. Mary Pickford stili bukleleriyle dikkati çeken artistlerden biri de Vivian Martin'di. Fotoğrafta bu sevimli artist 1917'de çevrilen «Molly Fntangled» filminde Harrison Ford ile görülmektedir.





NASREDDİN HOCA HİKÂYESİ: Bizim ünlü Nasreddin Hoca'mızın bir fıkrası vardır. «Ye kürküm ye» başlığını taşıyan bu fıkrada Hoca, insanların manevi değerden çok, dış görünüşe kıymet verdiklerini anlatmak ister... Nasreddin Hoca'dan yüzlerce yıl sonra Amerikalı filmciler de, insanların manevi değerlerden çok, dış görünüşe, yani kıyafete önem verdiklerini anlatan filmler çevirmeye başlamışlardı... Bu çeşit filmlerde seyircinin dikkati daima artistlerin kıyafetleri üzerine çekiliyor, hikaye başından sonuna kadar bu cicili bicili elbiselerin üzerine kuruluyordu... 1917'de Bryant Washburn'ün Virginia Valli ve Hazel Daly'ye çevirttiği «Skinner's Dress Suit» (Skinner'in Elbisesi) isimli film de bu türdeki filmlerden biriydi.





CHARLİE CHAPLİN'İN ÜCRETİ ARTIYOR: Ünlü komedyen Charlie Chaplin, mahcup tavırlarına, çekingen görünüşüne rağmen işini gayet iyi biliyordu. Kabiliyetini en iyi şekilde değerlendiriyordu. Chaplin, 1917 yılında Essanay şirketinden ayrıldıktan sonra Mutual Film Şirketi'yle bir anlaşma yaptı... Bu anlaşmaya göre Charlie Chaplin, şirket hesabına yirmi iki film çevirecek, şirket de ona bu çalışması için 670.000 dolar ücret ödeyecekti. Sinema tarihinde daima en yüksek ücreti almayı prensip edilen Charlie Chaplin, diğer meslektaşlarına da kazanç yolunu açmış oluyordu. Nitekim, diğer artistler de ücretlerini arttırdılar.



TEŞVİK OLSUN DİYE: Seyirci, sevdiği artistin filmlerini sık sık seyretmezse o artisti unutuverir. Bu değişmez bir sinema kuralıdır! İşte bu yüzden Universal Film Şirketi, yukarda resmini gördüğünüz fişleri bastırdı ve savaşa giden aktörlere döndükleri zaman aynı şartlarla iş verileceğini dünyaya duyurdu.





SESLİ YÜRÜYÜŞ: Birinci Dünya Savaşı yıllarında sessiz yürüyüş fikri henüz gelişmemişti... Ancak çeşitli teşekküller bandolu mızıkalı sesli yürüyüşler yapıyorlardı. Avrupa'da savaş bütün hızı ile devam ederken, Amerika'da da Kızılhaç teşkilâtı harekete geçmiş, Amerikalıları yardım kampanyasına çağırmıştı. Kızılhaç'ın yardım kampanyasını destekleyen sinema artistleri de bandolar mızıkalarla sokaklarda dolaşıyorlar halkı yardıma çağırıyorlardı. O devirde Kızılhaç'ın en hararetli propagandacısı sinemanın altın bukleli genç kızı Mary Pickford'du... Ünlü yıldız, film çalışması olmadığı zamanlar da, stüdyonun bandosunun en önünde geçiyor, caddelerde dolaşıyor, halkı, Kızılhaç'a yardıma çağırıyordu... Mary Pickford, bu sayede hem kendine, hem Kızılhaç'a hayli faydalı oldu.





YABANCI ÜLKEDE ÇEVRİLEN İLK FİLM: Usta Griffith «Hearts of the World» (Dünyanın Kalpleri) isimli savaş filmini İngiltere ve Fransa'da çevirmek için harekete geçti... Amerikalı filmcilerin o güne kadar Amerika sınırları dışında film çevirdikleri ne görülmüş, ne de işitilmişti. Grifftih, günümüzde aynı teklifi almış olsaydı, her halde Amerikalılar bu kadar heyecanlanmazlardı. Zira artık Amerikalı filmciler, konusu Amerika'da geçen filmleri bile Avrupa' da çevirmeyi tercih ediyorlar... Fakat tabii 1917 yılı için Griffith'in Amerika sınırları dışında film çevirmesi büyük bir yenilikti.





KİM DAHA ÇOK BAĞIRABİLİR: Amerikan hükümeti, çeşitli konularda propaganda ve reklam için sinemadan ve sinema artistlerinden faydalanma prensibini artık enikonu benimsemişti. Kızılhaç uğruna yapılan sesli yürüyüşlerden sonra Savaş Tahvillerinin satışında da artistlerden yardım istediler. O devirde mikrofon olmadığı için çoğu zaman artist, toplantıya gelirken beraberinde bir de megafon getiriyor ve hayranlarına sesinin daha iyi duyulabilmesi için bu megafonla hitap ediyordu... Artistli-megafonlu yardım kampanyaları başarılı oldu.





SAVAŞIN ACISINI ÇEKENLER: David Griffith, bir filmde savaşın acısını çekenlerin cephelerde vuruşanlar olmadığını, bu işten asıl en az zarar görmesi gerekenlerin en çok zarar gördüklerini anlatmak istemişti... Savaş kelimesinin taşıdığı anlamı bile bilmeyen masum çocukların savaşta en büyük ıstırabı çektiklerini rejisör bu filminde acı bir dille anlatıyordu. Ünlü rejisörün Avrupa'da çevirdiği «Hearts of the World» (Dünyanın Kalpleri) isimli filmde, savaşta anneleri ölen üç kardeşin dramı pek acı ve gerçekçi bir üslûpla anlatılmıştı.





TEKNİK HİLELER GELİŞİYOR: Hollywood'un teknisyenlerinden biri gönün birinde çok önemli bir keşifte bulundu. Bu keşifle istenildiği takdirde herhangi bir eşyanın üzerinde bir insanın hayalini kolayca belirtebiliyordu. Bu harika buluş, kısa zamanda Hollywood'u birbirine kattı. Artık her filmde bir veya birkaç hayal belirme sahnesi kullanılmaya başlandı. Filmciler, «Hazır böyle bir imkânımız varken niçin faydalanmayalım» düşüncesiyle, her filme bir de hayal sahnesi eklemeyi âdet haline getirmişlerdi.



Kısa zamanda seyirciler de buna alışmışlar, her gittikleri filmde hayal belirme sahnesini merakla beklemeye başlamışlardı! Tabiî daima terk edilen sevgilinin, ya da terk eden sevgilinin hayalinin belirmesi âdetti... işte meselâ «The Gypsy Trail» (Çingene Yolu) isimli filmde de notanın üzerinde sevgilinin hayali belirmiş, seven erkek notayı okurken sevgilisinin hayalini de seyrediyor... Fotoğrafta gördüğünüz aktör, Bryant Washburn'dur, notalar üzerinde beliren hayal ise Wanda Hawley'in hayali...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 11. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir