Julie Andrews’in Açık Saçık Sahneleri Herkesi Şok Etti
Kadının, al al olmuş yüzünde insafsız bir tokat şakladı. Arkasından öfkeli bir erkek sesi sordu: «Söyle bana, kimden emir alıyorsun?»
Cevap çıkmadı. Sadece sağanak halinde duştan fışkıran su, üstü, başı sırılsıklam olmuş iki insanın sırtını dövmeye devam etti...
Banyonun içinde iki kişiydiler: Bir erkek ve bir kadın. Kadın yarı çıplaktı. Hatta yarıdan da fazla çıplak. İkide bir, örtünmek için, banyonun perdelerine uzanmaya çalışıyordu.
Erkek ise ıslandığına, üşüdüğüne ve en önemlisi, karşısındaki kadının çıplaklığına aldırmadan sorgusuna devam ediyordu:
- «Söyle bana kimden emir alıyorsun?... Şefin kim?...»
Ve, cevap alamayınca yapıştırıyordu tokadı...
Aslında bir film sahnesiydi çekilen. Fakat her şey, sahnenin bütün teferruatı, gerçeklere son derece uygun tarzda düzenlenmişti. Erkeğin eli kalktı mı, havada hiç bir hafifletici kavis çizmeden hedefine iniyordu. Kadının yanağını kızartan allık değil, yediği dayağın, duyduğu acının şiddetiydi. «Her şey gerçeğe uygun olsun» demişti rejisör. Kadının çıplaklığı, dayağın şiddeti ve bu iki insanı rolleri icabı tir-tir titretecek suyun soğukluk derecesi...
Bu iki kişi, can düşmanı olarak girdikleri banyonun içinden saatler sonra iki çılgın sevgili olarak çıktılar. Rollerini ancak gerçek sanatçılara yaraşan bir ustalık içinde yaşatmışlardı.
Banyo sahnesi çekilmiş, set boşalmış, çalışmaya ara verilmişti.
Gazeteciler rejisörü sual yağmuruna tuttular. Daha kaç gün çalışacaktı. Julie Andrews ile Rock Hudson iyi geçiniyorlar mıydı? Yoksa büyük yıldızlar arasında kopmasına artık alışılan şımarık kavgalara ve çekişmelere onlarda da rastlanıyor muydu? İyi geçiniyorlarsa, ikisinin arasında herhangi bir aşk başlangıcından bahsedilebilir miydi?...
Rejisör, her suali sabırla cevaplandırdı. «Daha filmin yarısına gelmedik,» dedi. Bayan Andrews ile Bay Hudson'un bütün iddiaların aksine ideal bir arkadaşlık kurmuş olduklarını, çok iyi geçindiklerini, iyi niyetleri ile kendisine büyük ölçüde yardımcı olduklarını söyledi. Aralarında herhangi bir gönül macerasının başlayıp başlamaması konusuna gelince, kesin bir hüküm vermek için vakit erkendi. Ne böyle bir şeyin varlığından bahsedilebilir, ne de bakar Rock Hudson ile geçenlerde kocasından ayrılan Julie Andrews'in birbirlerine ilgi duymayacakları iddia edilebilirdi.
Birçoğu tecrübeli sinema muhabirleri olan gazeteciler ilk defa Julie Andrews' i böyle bir kılıkta görüyorlardı. «Mary Poppins» in saf ve temiz yıldızı, «Neşeli Günler» in ciddi ve ürkek Maria'sı gitmiş, yerini Brigitte’lere, Cluadia'lara, taş çıkartan, bir dişi almıştı.
Julie Andrews'e gazeteciler bu konudaki, yani çıplaklık konusundaki fikirlerini sordukları zaman Julie bir an düşündü ve başladı anlatmaya: «Ben bir aktrisim. Rolümü beğenirsem oynarım. Çıplak olmak veya bir fazilet abidesini canlandırmak önemli değildir. Ben burada son derece ilgi çekici bir tip olan Lily'yi canlandırıyorum. Filmin adı 'Sevgilim Lily'. Lily'nin oynadığı oyunun adını, tek kelime ile 'seks' diye özetleyebilirim. Şu halde de benim de oynayacağım oyunun adı 'seks' den başka bir şey olamaz.
Ben Play Boy dergisine poz vermiyorum. İkinci Dünya Savaşının isimsiz kahramanlarından, bin bir meşakkate göğüs gererek vazifesini yapan Lily'yi canlandırıyorum.
Julie Andrews, gazetecilerle konuşurken, Rock Hudson da onu dikkatle, ama biraz aşırı bir dikkatle süzüyordu.
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 29. SAYISI