Karaoğlan Fırtınasına Kartal Tibet Yorumu
Türkler'in ata sporu güreşe, hele güreşin tarihine meraklı olanlar bilirler... Eskiden pehlivanlar adam bulamayınca idmansız kalmamak için mandalarla güreş «tutarlarmış.» Camoka'nın İntikamı filminde güreş meraklıları böyle bir sahne görecekler... Evlendikten sonra güreşi bırakan Emircan'ın rakibi idmansız kalmamak için mandalarla güreş tutuyor. Sonunda civarda yenmedik manda bırakmayınca Emircan'a meydan okuyor. İki rakip aylarca sonra tekrar kapışıyorlar. Mandaların tuş oluşu çok enteresan. Dört ayağı birden havaya kalkıyor ve sırtı tamamen yere yapışıyor. Üstte koltuğu henüz sete gelmeyen Gülgün Erdem at üzerinde görülmektedir.
Film vardır artist meşhur eder; artist vardır filmi meşhur eder. Yerli sinemada yeni bir salgının başlamasına yol açan «Karaoğlan» ilk sınıfa giren filmlerdendir. ilk «Karaoğlan» filmi olan «Altay’dan Gelen Yiğit» o güne kadar bir tiyatro artisti olarak tanınan Kartal Tibet'i tuttu, yerli sinemanın en büyük şöhretlerinden biri haline getirdi... Ama sadece ilk film... İkinci, üçüncü, dördüncü filmlerde şartlar eşitti. Kartal'la Karaoğlan etle tırnak misali kaynaşmışlardı...
KARAOĞLANSIZ KARAOĞLAN
Bu bakımdan ilk defa «Karaoğlan»'sız bir «Karaoğlan» filminin yapıldığını duyduğumuz zaman çok şaşırdık. filmde «Karaoğlan» filmlerinin tipleri (Emircan, Çalık, Balaban ve ünlü Camoka) var olmasına vardı, ama ya «Karaoğlan» nerelerdeydi? Bu yüzden hemen konunun üzerine gittik. Halkalı'nın 20 km. kadar doğusundaki film setine gittiğimiz zaman önce koltuklar dikkatimizi çekti. Yan yana 3 bahçe şezlongu konmuştu. Her birinin üzerine koca koca harflerle 3 artistin ismi yazılmıştı. Danyal Topatan, Gülgün Ok, Yavuz Selekman.
Bu, aslında sinemanın çok «faydalı» bir adetidir. Film çevrilen her Avrupa ülkesinde rejisörün, başrol oyuncularının, karakter oyuncularının üzerlerinde isimleri yazılı olan özel koltukları vardır. Sette, film çalışması olmadığı zamanlar artistler gelip kendi koltuklarında dinlenirler. Bizde de zaman zaman böyle yaparlar... Tabii Avrupa'da olduğu gibi lüks koltuklar değildir bunlar... Ya bir iskemledir, ya da bir şezlong...
33 yılın Danyal Topatan'ını başrol oyuncularına mahsus koltukta dinlenirken görünce aklımıza hemen şu soru geldi: «Acaba «Karaoğlan, yani Kartal Tibet burada olsaydı, Danyal Topatan bu koltuğa oturabilir miydi? Karaoğlansız bir Karaoğlan filmi en çok Danyal'a yaramıştı. Meslek hayatının 33. yılında üzerinde adı yazılı bir koltuğa kavuşmuştu. «Karaoğlan»'ı yaratan Suat Yalaz'a bunu söylediğimiz zaman, «Haklısınız» dedi. «Danyal sinemaya setleri süpürerek girmişti. Spot taşımış, reflektör tutmuştu. Karaoğlan'da Camoka tipini ona verdim. Karaoğlan'la birlikte Camoka da tuttu. Üstelik Danyal da Camoka olarak çeyrek asrı aşan sürede edinemediği kadar ün sahibi oldu. Bu filmde de başrol oynuyor.»
Konu biraz sonra yeni filme intikal etti. «Karaoğlan» filmlerini seyreden okurlarımızın da hatırlayacaktan gibi «Camoka'nın İntikamı» nda Karaoğlan'la Camoka kıyasıya bir kavgaya tutuşmuşlar, sonunda Camoka cüzzamlıların bulunduğu bir mağaraya düşmüştü. Bu filmde önce Camoka'nın mağaradan ve cüzzamlıların arasından nasıl kurtulduğu anlatılıyor, sonra asıl konuya geçiliyormuş.
Biz de konuyu merak ediyorduk. Çünkü film piyasasında Suat Yalaz'Ia (5) Karaoğlan filminde «Karaoğlan» ı canlandıran Kartal Tibet'in anlaşmazlığa düştükleri, birbirlerini hayli ağır sözlerle itham ettiklerine dair rivayetler dolaşıyordu.
Suat Yalaz'ın anlattığı konuda Karaoğlan'ın ismi vardı, ama «cismi» yoktu. Bunu kendisine söylediğimiz zaman, «Hayır, hem ismi var, hem de cismi,» dedi. «filmde biri bir hikâye anlatmaya başlar. Bu, Karaoğlan'a ait bir hikayedir. İşte Karaoğlan filmin burasında perdede gözükür. filmde bu sahne en az 4, en çok 7 dakika gözükecek. O sahneler için önceki Karaoğlan filmlerinden faydalanarak, Kartal Tibetle Tülin Elgin'li sahneleri kullanacağım...»
Söylentilere göre filmin afişinde bu sahneye dayanılarak Kartal Tibet’in adı yazılacak ve bu suretle seyirci filmde Kartal'ın oynadığını zannedecekti. Kendisine bunu söylediğimiz zaman Suat Yalaz çok sinirlendi. Nereden çıkarıyorlar bunu? Biraz önce izah ettiğim gibi bu yaptığımız bir nevi flash back (geriye dönüş)... Afişte Kartal'ın adı katiyyen olmayacak. Şunu özellikle belirtmek istiyorum. Ben bugüne kadar kimseyi istismar etmedim. Kişileri istismardan kaçınan bir adam, kitleleri istismara yeltenir mi hiç?»
Konu ister istemez «Karaoğlan» etrafında dönüyordu. Suat Yalaz’la bir süre daha onun hakkında konuştuk. Bize şunları söyledi:
«Çıkış noktası çok yanlış... Karaoğlan Kartal'a bağlı değildir, olsa olsa Kartal, Karaoğlan’a bağlıdır. Bakın niye? Tarzan filmlerini düşünün bir kere. Beyazperdede kaç tane tarzan gördük. Kartal 50 yaşına gelince de Karaoğlan rolüne çıkmayacak ya... Artistler geçici, tip devamlıdır. Ama hemen ilave edeyim. Bugün için böyle bir şey yok. Ne Tanju Korel’i, ne de bir başkasını Karaoğlan rolü için düşünmedim. Sonra Karaoğlan bambaşka bir tip. ilk filme başlarken bilseniz kaç tane şöhretli jönprömiye gelip o rolde bedava oynamayı teklif etti bana. Kabul etmedim, müsabaka yaptım. Orada da bulamadım. Sonra Kartal aklıma geldi. O da film piyasasına girmek için istekliydi. Hatta bunun için birkaç defa İstanbul'a gelmiş, kapıları zorlamış, ama Yeşilçam'a girememişti. Gittim onu aldım ve İstanbul'a getirdim. Bir süre benim evimde kaldı. Sonra hazırlıklarımızı tamamlayıp filme başladık.»
Suat Yalaz'ın bir an gözleri daldı. Sonra kelimeleri tarta tarta konuşmasına devam etti:
- «Bugün bile hatırımdadır. Benim arabayla geliyorduk. Yol boyunca bana, 'Ne dersin acaba başarabilecek miyim? Muvaffak olabilecek miyim?' diye sorup duruyordu. Çok heyecanlıydı. İnsanlar ne çabuk değişiyor. Hem aradan kaç yıl geçti ki?»
Suat Yalaz’ın sözünü kestik ve «Peki, siz bu film için ona teklif yaptınız mı?» diye sorduk .
- «Şöyle söyliyeyim,» dedi. «Biz Kartal'la sadece ilk film için yazılı anlaşma yapmıştık. Ondan sonraki anlaşmalarımız hep sözlüydü. Geçen yıl Kartal yazıhaneye geldi. Ona bu sene içinde iki film yapacağımızı söyledim. Nisan ve eylül ayları için anlaştık. 'Tamam', dedi, gitti. Bu sene lafını inkar etti, 'Ben sadece eylül ayını sana vermiştim,' dedi. Güya biz eylül ayında iki film yapmak için sözleşmişiz. Verdiği sözden caymasını bir yana bırakın. Ortada gözle görülür bir durum var. Onu Ankara'dan getirip şöhret yapan bir adam var. Bir de benim bu yılın ilk aylarındaki durumum var. Çıkardığım dergiler kapanmış, çevirdiğim bir filmi bitirmeden başrolü oynayan kızın anası ölmüş, film yarım kalmış yüz binlerce lira borcun altına girmişim. Bu durumda ben beklerdimki Kartal gelecek ve, Üzülme Suat, filme ne zaman başlıyoruz? diyecek. Yanılmıyorsam buna hakkım var. Aslında onun hesabı başka. Eylül ayına kadar bekliyecek, ben durumumu düzeltirsem filmi yapıcak, düzeltemezsem yapmayacak... Üstelik nisan ayını da başka firmaya vermiş... Ne diyeyim, ben yanlış ata oynamışım.»
KARTAL TİBET NE DİYOR?
Aynı konuda o gece Kartal Tibet’le konuştuk. Kartal’ın bize söyledikleri Suat Yalaz'ınkilerden oldukça farklıydı.
- «Ben» diyordu, «Bana direkt bir şey söylenmedikçe konuşmam, hele bir kimseyi töhmet altında bırakacak lafları hiç etmem. Evet, aramızda yazılı anlaşma yapmazdık. Yalnız unuttuğu bir şey var Suat Beyin. Ben geçen yıl gittiğim zaman masasının üzerindeki ajandaya 'eylül ayı Suat Yalaz'ın' diye yazıp imzalamıştım. Madem nisan ayı için anlaşmışız nerede o ajanda, nerede o ajanda üzerindeki benim imzam? Ben her sene programımı yapmadan önce Suat Beye giderim. O hangi ayı isterse alır, diğer ayları ben öteki firmalara dağıtırım. Bakın mesela, eylül ayı şu anda boş, daha doğrusu Suat Yalaz’ın. Ben ayın birine kadar bekleyeceğim, ondan bir haber gelmezse benden o ayı isteyen 6 şirketten biriyle veya ikisiyle çalışmaya başlayacağım. Sonra madem öyle, karşı karşıya gelip konuşalım. Kim haklı, kim haksız anlaşılsın. Benim de söyleyecek çok süzüm var ama, şimdilik değil.»
- «Peki,» dedik... Karaoğlansız Karaoğlan filmi için ne dersin? Sana bu film için teklif yapılmış mıydı?»
- «Evet yapılmıştı. Fakat ben arada bir görülecektim. Bütün yük Camoka ile Emircan’daydı. Tabii kabul etmedim. Sonra bu film önceden de yapılmış ve tutmamıştı. Hem ben kendimi niçin harcatayım? Seyirci, filmde Karaoğlan var, diye gelecek, sonra Karaoğlan'ı göremeyecek. Olmaz böyle şey...»
İki tarafın şu andaki münasebeti çek gergin bir ipe benzemektedir. İkisi de düşünerek, kelimeleri seçerek konuşmaktadır, fakat konuşmaların dozu çok «sert»'tir. Önümüzdeki günler gerek «Kartal Tibet - Suat Yalaz» ilişkisi bakımından, gerek «Karaoğlan» ın istikbali bakımından çok şeylere gebedir ve işin sonucu da şu anda kestirilebilecek gibi değildir.
ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 30. SAYISI