Nevin Pere Aşkı Arıyor




İstanbul’un en güzel köşelerinden biri Levent’teyiz. Caddeye bakan güzel bir apartmanın üçüncü katında, duvarları operalardan resimlerle süslü, nefis bir daire… İstanbul Operasına Ankara’dan misafir olarak «Çardaş Fürstin» de Opera severlerin karşısına çıkan Nevin Pere, işte burada oturuyor.

– «Geçen sene ‘Yevgeni Onegin’ ile İstanbul’da sezonu ben açtım. Arkasından ‘Manon Lescaut’ için tekrar İstanbul’a geldim. Manon Lescaut yetişmedi, bunun üzerine yaz için Açıkhava Tiyatrosu’nda ‘Cavalleria Rusticana’da Sanıuzza’yı hazırladım. Sonra, çalışmalar devam edince, otellerde oturmaktan vaz geçtim, Levent’te bu katı satın aldım. Son olarak Çardaş Fürstin’de Sylva rolünü oynadım.»






– «Bu hesapla geçtiğimiz sezon sadece İstanbul’da oynadınız değil mi?»

– «Hayır… İstanbul Operası’nda ‘Yevgeni Onyegin’ operasını oynarken, arada Ankara’ya gidip ‘Figaro’nun Düğününde rol aldım.»

– «Repertuarınızda daha hangi oyunlar var?»

– «Carmen, Sör Angelica, Tosça, Hensel ve Gretel, Andre Chenier, Figaro’nun Düğünü, Manon Lescaut, La Bohem.. Bunlardan başka operetler… Yarasa, Çardaş Fürstin.. Evvelki sezon Ankara Meydan Sahnesi’nde de misafir olarak Fantastik müzikalinde rol almıştım.»

– «Repertuarınızdaki oyunlar içinde en sevdiğiniz rolünüz?»






– «Manon Lesko ve Sör Angelica…»

– «Bu tercihin sebebi?..»

– «Belki böylesine büyük, güzel bir aşkı bütün ömrümce aradım da bulamadım, ondandır…»

– «Biraz da kendinizden, özel hayatınızdan bahseder misiniz?»

– «Bursa’da doğdum.. Üç kız- kardeşin en küçüğüyüm.. Ablalarım Güzin ve Selmin de müziğe meraklı idiler, sesleri güzeldi, şarkı söylerlerdi. Fakat ikisi de, çok küçük yaşlarda evlendiler, opera yerine evliliği seçtiler…»

– «Sizin operayı seçişinizin sebebi?»






– «1956’da, Barselona’ya kadar süren turistik bir geziye çıkmıştım. Gemi Barselona’da iken bir gece, güvertede napoliten şarkılar söylüyordum. Kaptanın beni aradığını söylediler, yanma gittim. Yanında biri vardı. Beni tebrik ettiler, sesimin işlenmesi lazım geldiğini söylediler, yanındaki, Roma Konservatuvarı Müdürü değil miymiş meğer?.. Beni, Roma’ya, konservatuvarda okumam için davet etti. Gidemedim. Hiç olmazsa Türkiye’de bir konservatuvara devam etmemi söyledi. Böylece başlamış oldum, dönüşümde İstanbul Konservatuvarına girdim.»



– «Başınızdan geçen enteresan bir olayı anlatır mısınız?»

– «Bu sene, İskenderun’a kadar turistik bir geziye çıkmıştım. Antalya’da birkaç saat kalıyorduk, şehre inip gezdim. Biliyorsunuz, oralarda vapur sahile yanaşmaz. İskele yoktur, gemi uzakta demirler, motorlarla sahile çıkılır. Dönüşte tam motora binmiştik ki, hava patladı, bir fırtına, bir kıyamet… Güç bela vapura geldik. O günü hiç unutamam. Ölümün eşiğine geldik, döndük.

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 34. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir