Yusuf Sezgin Selma Güneri’yi Uzaklaştırmak İstiyor



Kilyos yakınlarında, göz alabildiğine uzanan o sapsarı sahildeyiz. Sonbaharda Karadeniz'in mavi dalgaları beyaz köpüklerle yuvarlana yuvarlana ayaklarımızı ıslatıyor. Etrafta insanı dinlendiren, düşündüren bir sessizlik var. Selma Güneri ile Yusuf Sezgin mayolu olarak bu uçsuz, bucaksız kıyıda kumların üzerine yan yana, sere serpe uzanmışlar. Soluk ekim güneşinin altında biraz da soğuktan içleri ürpererek bekliyorlardı...





Biraz sonra Yusuf Sezgin, askerden sonra çevirdiği ilk filmi olan «Dördü de Seviyordu» ya başlayacak. Yusuf Sezgin 6 ay sinemadan uzak kalmıştı. Askerdi. Bu 6 ay içinde karısı Selma Güneri de tek bir film çeviremedi. O da kocasıyla birlikte, bu filimde oynuyor. Hem de kocasının sevgilisi rolünde...

Bu enteresan «buluşma» yı rejisör - prodüktör Ülkü Erakalın düşünmüş ve kendi adına çevirdiği filimde uygulamış. Biraz sonra, rol icabı iki genç evli sevişecek ve Yusuf Sezgin'in başına, Selma Güneri'yi «iğfal» suçundan gelmedik bela kalmayacak.





Sahne, bütün zorluğuna rağmen kolayca çekildi. Çünkü karı - koca oyuncuları yerli sinemada en «samimi» şekilde kamera karşısında oynatmak diğerlerinden daha kolay olur.

Yönetmen Ülkü Erakalın, sahnenin çekimi bittikten sonra:

- «Gel de Türkan'ı veya Ediz'i bir aşk sahnesinde böyle oynatabilirsen oynat!» dedi. «Türkân'la çalışırken Rüçhan'ın adamları setin bir köşesinde belalı fedai gibi sert suratla bekler ve gözler. Sema Özcan ile çalışırken Ediz Hun karışır, 'Böyle istemiyorum' der. Selma ile Yusuf, tıpkı Çolpan ile Sadri gibi çok rahat çalışan bir çift.»





Bunları dinleyen Yusuf Sezgin ile Selma Güneri bir kenarda yerli sinemadaki yeni tutumlarını SES'e açıkladılar. Selma Güneri:

- «Filmlerde oynamak istiyorum. Zira filmlerin oyunculara verdiği paradan daha çok yaptığı reklam önemli... Bir gazinoda birkaç yüz kişi karşısında, o da günde bir defa görünüyorsunuz. Oysa filimler memleketin dört yanında öğleden gece yarısına kadar durmadan sizi gösteriyor, sizi konuşturuyor. Sahnede iyi para alıyorum. Ama şöhretim de gittikçe azalıyor. Nerede filmlerde oynadığım zamanlar gelen mektuplar, imza ve fotoğraf istekleri, nerede şimdi bu köşede kalmış halimiz?... Ama, filmcilerin para yerine altı ay, bir yıl sonra ödenecek borç senetleri vermeleri ve nakit para ödeyememeleri beni şarkıcılığa itti. Yusuf elinden gelse, beni sinemada oynatmayacak ama...» derken...





Yusuf Sezgin birden:

- «Doğru, doğru» dedi. «Elimden gelse sinemada oynatmam.» Sonra bize döndü, sözlerine şöyle devam etti. «Geçici olarak bu filimle tekrar başladık çalışmaya. Ama ilk fırsatta onu Yeşilçam'dan uzaklaştıracağım. 'Ya sinema, ya ben' diyeceğim günler uzak değil. Çünkü sesi güzel ve sahne sempatisi var. Babasının sanatçı ruhu Selma'ya miras olarak kalan en değerli şey bence. Bu film bitince Selma Ankara'da, bir ay sahneye çıkıp şarkı söyleyecek. Ben de beraber gideceğim. Sonra İstanbul'a geleceğiz. Gene bir müzikli lokalde çalışacağız...»



Yusuf Sezgin karısı için «çalışacak» dememiş, «çalışacağız» demişti. Demek ki artık karısının menajeri, olmuştu.

Kumsaldan ayrılırken güneş ufukta, bulutlar arasında gittikçe alçalıp kararıyordu. Tıpkı bu iki genç sinema yıldızının sönmeye başlaması gibi...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 43. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir