Memduh Alpar Darülaceze’de

Bu garip dünyada insanoğlunun başına gelmedik kalmıyor… İnsanlar vezir oluyor, insanlar rezil oluyor… Karınca kaderince herkes yaşamasını, iyi veya kötü, acı veya tatlı, sürdürüp götürüyor… Ölüm denen o büyük sona kadar…

Bir zamanlar yerli sinemanın karakter oyuncuları içinde isim sahibi, hatırı sayılan, sözü dinlenen, bir Memduh Alpar vardı. Gençliğinde maceralı bir hayat yaşamış, büyük paralar kazanmış, gazetecilik yapmış, hatta hatta bazı tiyatroların müdürlüklerinde bile bulunmuştu.





- «Pekiyi şimdi ne olmuş Memduh Alpar'a?» diyeceksiniz. Söyleyeyim. Darülaceze'de, bir tarafı felçli yatıyor. «Büyük son» u bekliyor.

Önce Darülaceze Müdürü Hilmi Şener'i ziyaret ettik. Sonra yanımıza verdiği bir yol gösterici ile, Memduh Alpar'ın yattığı 9'uncu koğuşa (Peyami Safa'nın «Dokuzuncu Hariciye Koğuşu» değil) doğru yöneldik. Koridorlarda ilerledikçe hastanelere mahsus lizol ve eter kokusu genzimizi yakmaya başladı...





9'uncu koğuş yirmi yataklı, Darülaceze'ye girenlerin hastalanıp ağırlaşınca, yatırıldıkları bir yer. Saçı sakalı uzamış, ihtiyar hastalar arasında, Memduh Alpar'ı aradık. Sağdaki ikinci yatakta gözlerini tavana dikmiş, hareketsiz yatıyordu. Yol göstericimiz yanına yaklaştı:

- «Ziyaretçiniz var Memduh Bey,» dedi. O, bize uzun uzun baktıktan sonra, yatağında doğrulmak istedi. Başaramadı. Dudaklarında acı, donuk bir gülüş kıvrılıp kaldı.

- «Nasılsınız Memduh Bey?» dedim.





Gözlerini kısarak, «Çok iyiyim, çok iyiyim,» diye karşılık verdi. O acı tebessüm, yüzünden hiç eksilmiyordu. Anlatmaya başladı:

- «Ben Darülaceze'nin bu derece sıcak, insana insan olduğunu unutturmayan bir yer olduğunu bilmiyordum. Bilseydim, daha önce gelirdim.» Durdu, derin bir iç çekti...

Bu sırada yan tarafta yatan bir hastadan, inlemekle feryat arası, bir haykırış yükseldi. Darülaceze'nin ağır hastalar koğuşunda böyle şeylere sık sık rastlanırmış. Hem de sabah akşam... Memduh Alpar gözünün ucu ile hastaya bakıp: «Akşama sabaha, yolcu bu, yolcu...» dedi.



Haydarpaşa Tıbbiyesi'nin, üçüncü sınıfına kadar okumuş, gün görmüş, yıllar yılı sahnede halkı ağlatmış, güldürmüş, kameraların karşısına geçip uzun yıllar sinema denen mesleğe emek vermişti. Çoğu zaman da beyazperdede milyoner rollerine çıkmıştı... Şimdi ise Darülaceze'de sadece «Kader» diyordu.

«Hiç mi yakını yok?» diye düşünüyordum. Vardı, zamanında yakını da olmuştu, eşi de, dostu da. Hatta, şimdi Londra'da Cambridge Üniversitesi'nde okuyan, Cem Alpar isminde bir oğlu bile vardı. Fakat o, dudaklarına takılı kalan acı tebessümün, her şeyi anlattığını biliyor, «Kader» deyip bu defteri kapamak istiyordu...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 7. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir