Steve McQueen Konuştu



Aynanın karşısına geçmiş, traş oluyordum. Birden nasıl olduysa oldu, elektrikli traş makinesinin o kulak tırmalayan vızıltıları bana bir ağızdan konuşan bir sürü insanın mırıltısıymış gibi geldi. Makineyi yüzümden çektim, gözlerimi aynadaki hayalime dikip mırıltıları dinlemeye koyuldum. Beni işimden alıkoyan bu mırıltılar, her fırsatta yaşayışımı, çalışmalarımı, giyinişimi, evimi, çocuklarımı tenkit etmeyi kendilerine meslek edinen kötü niyetli, 'şom ağızlı' kimselerin hezeyanlarıydı! Makineyi yüzüme değdirdim, vızıltı azalacak yerde büsbütün arttı... O karanlık düşünceli insanlar bana yaklaştıkça seslerini yükseltiyorlardı. «Sen deli fişeğin birisin,» diyordu bir ses. Bir başkası, «Boşuna fiyaka satma,» diyordu, «senin gibi ıslahane kaçkınından adam olmaz. Ergeç foyan meydana çıkacak. Zaten asıl kabahat senin gibi serserileri sinema artisti diye başımıza dert edenlerde. Bir başka ses, karımı çocuklarımı da işin içine katıyordu. «Senin karında da hiç akıl yok. Senin gibi birisiyle, bir çapkınla bir çatı altında yaşamak düpedüz budalalık. Çocukların da günün birinde tıpkı sana benzeyecekler.» Makinenin vızıltıları arasından bir başka ses yükseliyor: «Sen ne yapacağını, nereye gideceğini bilmeyen adamın birisin. Bir dediğin bir dediğini tutmaz!...»





Vızıltılar kulağımı öyle rahatsız ediyordu ki makineyi yüzümden uzaklaştırmak zorunda kaldım. Oh, rahatlamıştım. Hakkımda söylenen kötü sözleri artık duymuyordum. Makineyi elimden bırakıp havluyla yüzümün terini sildim. Yarı sakallı, yarı tıraş olmuş yüzüme aynada bir kere daha dikkatle baktım. Sonra makineden hafif de olsa yükselen vızıltılara bir kere daha kulak kabarttım. İthamlar hep aynı hava içinde tekrarlanıyordu. Birden öfkelendim. Çevremdeki kimselerin beni, böyle yaka silkilmesi gereken bir kimse olarak tanımaları canımı çok sıkmıştı. Hırsla makinenin fişini prizden çektim. Sesler kesiliverdi. Bu defa aynadaki hayalimi yabancı seslerin tesiri altında kalmadan rahat rahat seyrettim ve kendi kendime bir hüküm vermeye çalıştım ve hakkımda söylenen sözlerin hiç birinin gerçeğe uymadığı kanısına vardım. Evet, çocukluk günlerim binbir talihsizlik içinde geçmişti. O günleri hiç bir zaman hatırlamak istemem. Hele Islahhaneden kaçtığım günü...





Bana «Deli Fişek» diyorlar, «Şıp sevdi,» diyorlar. Filmcilerin beni seyircinin karşısına hep o tipte bir erkek olarak çıkarmaları yüzünden ağır ithamlara uğruyorum. Karım Neiie benim nasıl dediği dedik, sert bir aile reisi olduğumu gayet iyi bilir. Ben bir kere karar verirsem bir daha hiç kimse beni kararımdan vazgeçiremez.





Çocuklarıma karşı pek yumuşak davrandığımı zannedenler ise yanılıyorlar. Onlarla ilgili meselelerde daima son söz benimdir. Neile, benden habersiz çocukların hiç bir isteğini yerine getiremez. Cezalandırma konusunda da benim emirlerime uyar. Çocukların ufak tefek kusurlarını cezalandırmak karımın işidir. Fakat büyük cezalar daima bana kalır. Akşamları eve gelince her şeyden önce karımdan çocuklar hakkında rapor alırım. Şayet o gün evde işler yolunda gitmişse, hep beraber neşeli bir gece geçiririz.





Çocuklarıma karşı zaman zaman sert davranmakla beraber onları kendi ihtiraslarıma âlet etmeyi hiç bir zaman düşünmem. Hayat yollarını kendi kendilerine çizebilmeleri için ellerine her imkanı vermeye çalışırım. Şımartmadan, fakat isteklerini de kursaklarında bırakmadan mükemmel birer insan olarak yetiştirmeye elimden geldiği kadar gayret ediyorum. Eğer bu şekilde davranmak bir suçsa, o sinek vızıltılarıyla kulaklarımı rahatsız edenler bana örnek babanın tarifini yapsınlar da öğreneyim bari!...



Çapkın değilim. Karım Neile'yi mesut etmekten başka hayatta hiç bir isteğim yok. Film çevirmek için nereye gidersem, karımı, çocukları ve hatta köpeklerimizi de beraberimde götürürüm. Onlar olmadan yaşamak neye yarar... Karımı üzmektense her türlü sıkıntıya katlanmayı tercih ederim.





Benim gibi bir insanın sinema artisti olmasını doğru bulmayanlardan sinema artistinin tarifini yapmalarını isterim... Rejisörler beni kabiliyetli bulduktan, çalışmamdan memnun kaldıktan sonra düşmanlarıma da susmak düşer... Artistliğin her şeyden önce bir kabiliyet işi olduğunu unutmamalı... Benim geçmişimi kurcalayıp şöhretime leke vurmak isteyenlere, birbirinden başarılı filmler çevirerek cevap vermeyi kararlaştırdım. Başlangıçta, çeşitli ithamlara uğramak beni hem üzer, hem de maneviyatımı bozardı. Şimdi ise söylenenlere hiç aldırış etmemeye bakıyorum.



Aynanın karşısına geçmiş, içimden kendimi methetmeye koyulmuştum. Lavabonun kenarındaki tıraş makinesi ise, sessiz sedasız duruyordu. Dişlerimi gıcırdatarak makineyi aldım, dolaba kaldırdım. Artık usturayla tıraş oluyorum. Kulağımı sağır eden, beni kendimden bile nefret ettiren o vızıltıları duymamak için... Galiba böylesi daha iyi...

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 24. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir