“Acemi Asker” Yusuf Sezgin Dert Yandı




Asker Yusuf dertli, asker Yusuf hasretli… «Aşk inletir, dert söyletir» derler ya.. Yusuf hem inliyor, hem söylüyor. Amasya’da altı ay askerlik bir şey değil. Ama, askerin nişanlısı, sevgilisi, eşi, evladı olursa, hasrete dayanılmıyor. Yusuf Sezgin, Amasya şehrine sekiz kilometre mesafede «Eryatağı»nda sabah akşam talime çıkıyor. «Asker oldum piyade Bugün aşkım ziyade» diye maniler söyleyerek sabah saat 5’te yataktan fırlıyor;

– «Silah omza!» komutuyla birlikte talim yerine koşuyor, saatlerce süren bir eğitimden sonra, soğuk duşunu yapıyor ve dinlenmeye çekiliyor.






Ağustosun sonunda tezkere alacak.. Ondan sonra, ver elini «Yeşilçam»… Yusuf Sezgin’i gene filmlerde göreceğiz. Şimdi bazıları, Türkiye’nin en modern tugayında askerlik yapan Yusuf Sezgin’in, nasıl olup da altı ayda tezkere alacağını düşünürler. Hemen söyleyelim ki, Yusuf Sezgin’in sağ dizinde devamlı «kireçlenme» var. Ankara Gülhane Hastanesinden «sakat» raporu aldı. Biz, raporları görüp «Eryatağı»nda Yusuf’la konuştuk.

Eğitimin ağırlığı bir yandan, Selma’sından ayrı kalması bir yandan Yusuf’u eritip zayıflatmıştı. Bu erimenin önemli bir sebebi de, Yusuf’un iddiasına göre, kaynanası Neriman Güneri’den geliyordu ve Yusuf, kaynanasının, rüyalarında bile kendisi ile uğraştığını söylüyordu.






– «Neden kaynanan seni bu kadar üzüyor?» diye sorduk. Derin bir «Ahhh !» çekti. Yüzündeki üzüntü ifadesi biraz daha derinleşti:

– «Ben de anlayamıyorum sebebini…» diye cevap verdi. Sonra, uzun uzun anlatmaya başladı:

– «Selma ile evlenirken, annesine 80.000 lira verdim. Her ay 1.000 liradan fazla parayı gene annesine veriyorum. Fakat ne hikmetse, kendimi bir türlü sevdiremedim kadına.. Her dakika, hatta her saniye aleyhimde…»






«Selma, geçenlerde Ankara’da filim çeviriyordu. Ben de o sırada Gülhane Hastanesinde tedavi ediliyordum. Turist Otele gittim. Baktım, otelde kaynanamın arkadaşı bir kadın, Selma hesabına yiyip içip yatmıyor mu? Hemen savdım tabiî. Bizim de şöhretten düşüp, çalışamayacağımız; böyle para kazanamayacağımız günler gelecek. Har vurup, harman savurursak, sonra o günlerde ne yiyeceğiz?»



– «Askere gelirken, bankaya para yatırmıştım; Selma’nın hesabına.. İstanbul’a son gidişimde bir de baktım ki, paralar suyunu çekmiş. Selma’ya sordum. ‘Ne yapayım, bankadan alıp vermesem, çenesi durmuyor. Ben de sussun diye veriyorum.’ dedi. Kadın, parayı çok seviyor. Bütün zevki, etrafına eşini, dostunu toplasın, yesin, içsin, yedirsin… Bu sıcağa kar mı dayanır? Son günlerde Selma da zayıfladı. Kadın her an kızın tepesinde.. Vır vır da vır vır…






Annemi İzmir’den getirteceğim. Selma, bundan sonra annemle oturacak… Böylesi daha iyi… Hem Selma için, hem benim için… Kaynanam, etrafta şöyle bir hava yaratmak istiyor: Güya, Selma benimle evlendikten sonra şöhretini kaybetti, eskisi gibi iş alamıyor! Eğer boşanırsa tekrar büyük ücret alır… Oysa, tam tersi… Selma, gene durmadan çalışıyor ve iyi de para kazanıyor… Annesinin kızdığı şey, Selma’nın parasını istediği gibi harcayamaması, kullanamaması… İki oğlu var. Neden onlar bakmıyor Ben evlenirken o kadar para verdim, her ay da veriyorum. İki oğlu ne veriyor acaba? Bunları konuşmak istemezdim; ama artık dayanamadım. Belki bundan sonra hareketlerini ayarlar da tekrar, karımın annesi diye elini öperim…»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 28. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir