Senih Orkan Cezaevinde

Yerli film artistlerinden bir kısmının esrar içtikleri, hatta bunların kendi aralarında esrar partileri tertipledikleri söylenir durur. Esrar modası yabancı artistler arasında da salgın halindedir. Marlon Brando, Robert Mitchum, Mick Jagger, Johnny Hallyday, Maureen O’Hara gibi şöhretlerin esrar alemleri polis kayıtlarına bile geçmiştir.

Türkiye’de de ilk defe 13 kasım 1967 günü bir artist, Senih Orkan böyle bir töhmetle, esrar içmekten sanık olarak Tekirdağ’da yakalandı ve cezaevine kondu.





Olayı duyar duymaz hemen Senih Orkan'la görüşmek ve meseleyi aydınlatmak için Tekirdağ Cezaevine gittik. Cezaevi şehrin yanı başında, deniz kenarında şirin bir site... Hani kapılardaki, pencerelerdeki kaim demir parmaklıklar, bahçede stenlerle dolaşan jandarmalar olmasa buraya orta halli bir deniz moteli deyip geçeceğiz. Görevlilerden birine:

- «Müdürü göreceğiz» dedik. Kaim demir kapı gıcırdayarak açıldı. Önde iki gardiyan, arkada biz karanlık koridorda yürümeye başladık. Sağımızda ve solumuzda demir parmaklıklar, demir parmaklıkların arkasında yüzleri ümitsiz insanlar var.





Konferans salonuna geldik. Müdür Sadettin Görer ile Savcı Memduh Sezgin'in yardımcısı Ekrem Savaş:

- «Hoş geldiniz,» diyerek bizi kapıda karşıladılar. İçeri girdik. Mahkumlar kendi aralarında eğlence tertiplemişler. Güzel bir piyes seyrettik, şiirler dinledik. Zeki Müren'in, Adnan Pekak'ın taklitlerini kahkahalarla izledik.

Senih Orkan, en ön sırada oturuyordu. Boynu bükük, gözleri dalgındı. Bütün mahkumlar gülerken o, sanki bir düşünce aleminde yüzüyordu.





Eğlencelerden sonra müdür Sadettin Görer'in odasına geldik. Senih Orkan’la burada uzun uzun konuştuk. Konuşurken duygulanıyor, gözleri dolu dolu oluyor, sesi titriyordu.

- «Bir gün rejisör Tunç Başaran eve geldi.» diye anlatmaya başladı. 'Kadınlar Birliği', Tekirdağ’ın kurtuluş bayramı dolayısıyla vereceği baloya seni şeref misafiri olarak çağırıyor’ dedi. Ben. Nevin Nuray ve Tunç Başaran otomobile binip buraya geldik.»

Sözünün burasında durdu, alnında biriken iri iri ter damlalarını mendiliyle sildi.





- «Yolda üç şişe kanyak içtim. Baloda da ne kadar votka içtiğimi hatırlamıyorum. Kendime geldiğim zaman Emniyet Müdürlüğünde idim. Sonra da buradayız işte...»

Ağlamaya başladı. Gözlerinden düşen yaş taneleri solgun, sakallı yanaklarından aşağı yuvarlanıyordu.

- «Bugüne kadar alnınım akı ile yaşadım. Esrarkeş değilim. Olamam da... Esrarı görsem tanımam. Akademi, konservatuvar bitirmiş, hayatınım 15 yılım tiyatroya, 10 yılım sinemaya vermiş bir insanım.





«Türk tiyatrosunu İngiltere'de alkış ve takdirlerle duyurdum.»

«Annem, teyzem, babam öğretmen. Dayılarım, halalarım hukukçu.»

Cezaevinden sonra Emniyet Müdürlüğüne geldik. Emniyet Müdürü Cevat Doğu ciddi, bilgili bir polis şefi.

- «Bir sanatkarın bu şekilde yakalanmasına ben de çok üzüldüm,» dedi. Sonra zile bastı, araştırma bürosu komiseri Hasan Delikan'ı çağırdı.

Komiser Haşan Delikan'ın iddiaları şeyleydi:



- «Sahilde dolaşırken yanıma bir Tekirdağlı geldi. 'Komiser bey, balonun yapıldığı Tarsal Otelinin önünde duran İstanbul plakalı otomobilin içinde bir şeyler oluyor galiba...’ dedi. Yanıma bir de resim elbiseli polis alarak otomobilin yanma gittim. Kapıyı açtığımız zaman dışarıya zehir gibi bir koku yayıldı. Senih arka kanepede bir elinde esrar, diğer elinde Hisar sigarası, 'dolma' tabir edilen esrarlı sigara sarmaya çalışıyordu. Bizi görünce esrarı hemen yere attı.

- «Esrar içenler ağızları kuruduğu için tüküremezler. Senih’e de 'tükür!' dedik, tüküremedi. Yüzü sapsan, gözleri donuk donuktu. Uçar gibi bir hali vardı.»





Biz matbaada, bu yazıyı yazarken telefon çaldı. Senih'in kalın, tatlı sesi kulaklarımızda çın çın ötüyordu:

- «10 bin lira kefaletle tahliye oldum. Kuş gibiyim. Sevincimi anlatamam. Eve bekliyorum,» müjdesini verdi.

Senih’in 4'üncü Levent'deki evine gittiğimiz zaman ev «geçmiş olsun» a gelenlerle doluydu. Eşi ile kızı Yaprak, oğlu Toprak babalarının etrafında pervane gibi dönüyorlardı. Bir gece önce derin bir sessizliğe gömülen ev şimdi bir bayram yerinin sevinçli, gürültülü havasına bürünmüştü. Senih:



- «Tanrı hakkı için inanın, hiç suçum yok,» dedi. «Ne olduğunu, ne bittiğini ben de anlayamadım. Bana dört asır gibi gelen bu dört günü hayatım boyunca unutamayacağım.

«Hapishane bambaşka bir alem... İçeri girdiğim ilk günün gecesi 3x4 mahkum bana mükellef bir ziyafet çekti. Etrafımda unutamayacağım, her zaman göz yaşlarımla hatırlayacağım bir insanlık halkası kurdular. Ama hürriyet, o bambaşka şey...»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1967 TARİHLİ 48. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir