Önder Somer’in Şansı Açıldı



İstanbul'un Caddebostan, Suadiye ve Bostancı semtlerinin bu mevsimde sesiz, yalnız bir havası vardır. İnsana huzur, biraz da hüzün veren bir havadır bu... Hele hava yağmurluysa, hele yapraklar rüzgarın tesiriyle oradan oraya uçuşuyorsa...

Biz de şubat ortasında, böyle bir akşam üstü, Caddebostan Plajyolu Mehtap Sokağında 33 numaralı evde oturan Önder Somer'in evini arıyoruz. Etraf tenha. On dakikadır yürüdüğümüz halde yolda ya iki insan gördük, ya da üç... Sert lodos rüzgarı kulaklarımızı sağır edercesine uğulduyor...





Kapıda bizi Önder Somer karşıladı. İki yaşındaki oğlu Öner de sırtında. Tıpkı babasına benziyor. Hani derler ya: «Hık demiş, burnundan düşmüş!» diye, öyle işte.

- «Buralarda ne işin var?» dedik. «İki saattir yoldayız!»

Bir süre yüzümüze bakarak güldü:

- «Hele bir oturun bakalım,» dedi. «Bir yorgunluk kahvesi içelim, sonra konuşuruz.»

Oturduk, kahvelerimizi içtik... Önder Somer anlatmaya başladı:





- «İstanbul tarafını hiç sevmem. İnsanı rahatsız eden, insanın sinirlerini bozan bir gürültüsü, kalabalığı vardır. Film çalışmam olmadığı zamanlar bu evden dışarı adımımı bile atmam.»

Biz bunları konuşurken yanımıza eşi Tendü geldi. (Tendü, eski Mısır'da bir kraliçenin adıymış). Kibar, ciddi bir ev hanımı olduğu her halinden belli.





Sonra söz döndü dolaştı Önder Somer'in son çevirdiği «Samanyolu» filmine geldi. Önder Somer bu filmde bir yıldız gibi parlamış, en az Hülya Koçyiğit, Ediz Hun kadar güzel oynamıştı. Zirveye yükselmişti. Prodüktörlere yerli sinemada bir Önder Somer olduğunu ispatlamıştı.

- «Evet» diye anlatmaya başladı. «Son filmim 'Samanyolu' şansımı açtı. Hürrem Erman, Behiye Aksoy ile yapacağı ikinci renkli filmde jön olarak beni oynatacak. Dört başrol teklifi daha aldım.»





Bir an durakladı. Dudaklarının kuruduğunu söyleyerek viskisini yudumladı. Bu sırada küçük Öner'in çektiği şutla önümüzdeki küçük sehpanın üstünde ne kadar bardak, tabak varsa hepsi havaya uçtu. Annesi kırılanları bir tarafa, kırılmayanları bir tarafa ayırırken, Önder de anlatmaya devam etti:

- «İlk filmim 1962'de Çetin Karamanbey'in rejisörlüğünde çevirdiğim 'Harmandalı' idi. Sonra üç yıl daima başrol oynadım. O zaman Yeşilçam'da bu kadar artist yoktu...



«İşime gelirse ben her rolü oynarım. Kendi kendime bir de isim taktım: 'Menfi jön' diye... Star sistemi bir gün mutlaka yıkılacak. Bu yıl olmazsa gelecek yıl... O zaman durumum daha iyi olacak. Bir Yılmaz Güney, bir Türkan Şoray 20 bin liraya oynayamazlar, bu onlara ağır gelir, ama ben her zaman 10 bin liraya oynarım, bu benim için şeref olur.



«Gayem sinemada devamlı kalmak. Az kazanayım, temiz kazanayım.»

Küçük Öner bir şut daha çekti. Bu defa pencerenin camı kırıldı. Biz evden ayrılırken Önder Somer, gene oğlunu sırtına almış, «Bu çocuk büyüyünce 'Pele' olacak galiba» diyordu. «Baksanıza ne yaman şutları var... Allah karşısına düşecek kaleciye kolaylık versin!»

ALINTI: SES DERGİSİ’NİN 1968 TARİHLİ 10. SAYISI



Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir